3.4

7.6K 528 35
                                    

| Ali |

3 ay sonra.
00.24

Araya zaman girdiğinde iyileşeceğine inandığımız yaralar çoğu zaman bizi yanıltmıyordu. Ardında iz bıraksa da bir şekilde kapanıp kendisini unutturuyordu. Ama bazı yaralar, unutmaya çalıştıkça daha çok kanıyordu. İçinde cam parçası kalmış gibi durmadan kendini yenileyip apse yapıyordu.

Göğsümün içinde hissettiğim ağrının sebebi de bu yaraydı. Ne yaparsam yapayım sızlamaya devam ediyordu. Ne kadar unutmaya çalışsam da bir türlü geçmişle bağlarımı koparamıyordum. En kötüsü de ben tüküremediğim kanla boğulurken o yarayı açanın hayatına devam etmiş olmasıydı. Beni düşündüğünü söylemişti ama öyle olmadığını kısa zaman sonra görmüştüm. Vedalaşırken beni nasıl öptüğünü hatırladıkça hala kendimden şüphe ettiğim oluyordu, ama hissettirdiği kadar yoğun sevmiş olsaydı benden bu kadar kolay vazgeçemeyeceğini biliyordum. Gerçi ben ne zaman Halil'in beni yüzüstü bırakmayacağına inansam tam tersini yapmıştı. Bu yüzden artık ben de devam etmek istiyordum; ben de nefes almak istiyordum.

Raftaki tabaklardan bir tane daha alıp elimdeki gazeteye sardım. Bu evden tamamen ayrıldığımda geçmişle aramdaki son bağ da kesilecekti. Gerçekten iyileşmem içimin bunu yapmam gerekiyordu.

Kapı zili kısa bir an çalıp sessizliğe gömüldüğünde elimdeki parçayı koliye yerleştirip kapıya doğru yürüdüm. Bastırmak için tüm gücümle savaştığım bir heyecan hissi göğsümden boğazıma doğru yükseliyordu. Geldiğimden beri gözlerimi dört açmama rağmen hiçbir yerde onu görmemiştim. Birilerine sormak istemiştim ama herkes buradan ayrılıp kimlerle yaşamaya gittiğimi bilirken ağzımı kapalı tutmak en iyisiydi. Ben hala evli bir adamı ayartan 'o kadın'ın çocuğuydum. Aradan geçen zaman hiçbir şeyi değiştirmiyordu.

Kapıyı aralayıp bakkal çırağıyla yüz yüze geldiğimde kısa bir an şaşkınca çocuğun suratına baktım.

"Gazete istemişsin abi, onları getirdim."

Elinde tuttuğu gazetelere dalgın bir bakış atıp başımı salladım. Uzanıp aldığımda "Başka bir şeye ihtiyacın var mı?" diye devam etti.

Başımı olumsuz anlamda sallayıp "Eyvallah kardeşim." dediğimde gülümseyerek arkasını dönüp bahçe çıkışına yöneldi. Kapıyı yavaşça kapatıp elimdeki gazete yığınıyla mutfağa yürürken zil sesi yine duvarlarda yankılandı.

Bir kez daha, bu kez heyecanın zerresini barındırmadan kapıya yöneldim. Muhtemelen çocuk söyleyeceği bir şeyi unutmuştu. Hissettiğim kayıtsızlık kapıyı açıp onu karşımda görene kadar sürdü.

Beni gördüğü an, ceplerine iliştirdiği ellerini dışarı çıkarıp şaşkınlıktan irileşmiş gözleriyle yüzüme baktı.

Şokla "Ali?" diye soluduğunda onun içine çektiği nefes benim ciğerlerime doldu.

Bu anı milyonlarca kez hayal etmiştim. Neredeyse her gece içinde onu barındıran rüyalardan nefesim kesilerek uyanıyordum. Bir anda o kadar çok şey kaybetmiştim ki düşlerimde bile yüzler birbirine karışıp koca bir hiçliğe dönüşüyordu.

Kuru bir öksürükle kendimi toparlayıp yüz ifademi korumaya çalışarak "Halil." dedim. Buraya gelirken kendime verdiğim sözü tutacaktım; dağılmayacaktım.

Ağzını bir şeyler söylemek için aralayıp boş boş yüzüme baktıktan sonra kapattı. Şaşırdığı hatta şoka girdiği belli oluyordu.

"Nasılsın?"

Hiçbir şey söyleyemiyordu. Sadece dikkatle yüzüme bakıyordu.

"Neden buradasın?"

Ellerim sıkıntıyla yanaklarıma yükseldi. Bu şaşkın hali benim de ayarlarımı bozuyordu ama pes etmeyecektim. Onun gibi hayatıma devam ettiğimi gösterecektim.

"Bu ev benim. Gelirken senden izin almam gerektiğini bilmiyordum."

Sessizce birbirimizi süzdük. Araya giren zaman hissettiğim kırgınlığı azaltmamıştı. Kahverengi gözleri benimkileri dikizlerken daha iyi anlayabiliyordum bunu.

"Babam geleceğini söylememişti." derken sesi çatladı. Hala düşüncelerini bir düzene koyamadığını hafifçe çattığı kaşlarından okuyabiliyordum.

Hissettiğim hırsla aralanan dudaklarım "Evden ayrıldığımı söylemedi mi baban sana?" diye kıpırdandığında yüzündeki duygu geçişini zevkle izledim. Her şeyi, bütün hayatımı kontrol edebileceğini zannediyordu. Ama onun bana sunduğu seçeneklerin içinde yaşamaktan sıkılmıştım. Bir kere bile bana ne istediğimi sormamıştı; benim ne istediğimi hiç umursamamıştı.

Alnındaki damar gerginliğinin etkisiyle belirginleşirken "Buraya mı döndün?" diye sordu. Göz bebeklerindeki ince umut ışığı kalbimi yaktı. Aynı saniye içinde boğazımı yakan bir başka ağrının varlığıyla ürperdim.

Dağılmayacağıma dair yemin etmiş olmama rağmen "Hayır." derken sesimin titremesini bastıramamıştım. "Evi satmaya geldim."

Yine kendimi gerçekleşmeyecek, aptalca hayallerin kollarına bırakmak istemiyordum ama gözlerindeki umut yavaşça hayal kırıklığına dönerken birbirine zıt tüm hayallerim iç içe geçip kemikleşti. Kaskatı kesilen vücudu nefes almak için bile kıpırdamıyordu.

Birdenbire derin bir nefes alıp gözlerini kaçırdı. Ciğerlerimin onunkilerle eş zamanlı daralıp tıkandığını hissettim. Hiçbir şey söylemeden, yüzüme bile bakmadan içindeki zehri göğsüme akıtıyordu. Boş sokakta gezinen gözleri önceden altında oturduğumuz çam ağacına takıldığında boğazıma tırmanan sızıyla titredim. Ama en kötüsü yapamayacağım şeylerin özlemiyle kasılan kollarımdı.

"Alıcı bulabildin mi?" yüzüme bakmadan, hala çam ağacını izleyerek sorduğu soruyla yutkunarak duraksadım. Geldiğimden beri durmaksızın eşyaları paketliyordum, ama satış işini nasıl gerçekleştireceğime hiç kafa yormamıştım. Duraksadığımı fark ederek bakışlarını yüzüme çevirdiğinde tereddüdümü yüzümden okuyarak başını salladı.

"Yarın gelirim." derken kaskatı bir duruşla basamakları indi. "Gider emlakçıyla konuşuruz."

Hissettiğim dayanılmaz sancıyla elimi göğsüme bastırdığımda gözlerim de ellerimi takip etti. Sadece benim görebildiğim kocaman bir mızrak içimden geçip gitmiş gibi hissediyordum. Halil arkasına bakmadan bahçeden çıktığında evine yönelmek yerine sağa dönüp yürümeye devam etti. Arkasına dönüp kan boşanan vücuduma bakmadı bile.

madnessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin