| Ali |
Aynı gün, gece.
21.24Elimdeki koli bandını önümdeki kutunun üzerinde kaydırırken mutfaktan gelen sessiz tıkırtılardan başka hiçbir şey duyamıyordum. Saatlerdir aynı evin içinde birbirimize yaklaşmadan durmaksızın çalışıyorduk. Sanki kasten benden uzak duruyor gibiydi. Ne zaman bir bahane bularak onun olduğu odaya girsem, o da farklı bir bahaneyle odadan ayrılıyordu. Sonunda pes etmiştim; belli ki buraya konuşmaya değil, söylediği gibi eşyaları toplamama yardım etmeye gelmişti.
Ağzını kapattığım kutuyu alıp diğerlerini yığdığım köşeye taşıdıktan sonra bir süre durup boş boş koli yığınına baktım. Oturma odasındaki eşyaların çoğunu bitirmiştim ama bu kadar eşyayla nereye gideceğimi hala bilmiyordum.
Dalgın bakışlarla mutfağa yürüyüp tezgahtaki su ısıtıcısının düğmesine bastım. Dolaptan iki kupa çıkarıp çalkaladıktan sonra hala market poşetinde duran kahvelerden iki tane alıp bardaklara boşalttım.
"Bana yapmana gerek yok, birazdan giderim zaten."
Gözlerim kapı pervazına yaşlanmış Halil'i bulurken göğsüm sıkıntıyla kasıldı. İçimdeki kırgınlığı ele vermeyen bir sesle "İçtikten sonra gidersin." diye homurdandım. Madem böyle kaçacaktı, neden gelmişti ki?
Suyun kaynadığını fark edince ona bakmayı bırakıp bardakları sıcak suyla doldurdum. Kahve ambalajını çay kaşığı olarak kullanıp kahveleri karıştırdıktan sonra birini alıp yüzüne bakmadan ona uzattım.
Sandığımın aksine itiraz etmeden parmaklarını bardağa sardı. Gözlerim yüzüyle buluştuğunda onun da beni izlediğini görerek ürperdim. Geldiğinden beri ilk kez gözlerini kaçırmadan yüzüme bakıyordu.
"Yemek yemiş miydin?"
Beklenmedik sorusuyla kısa bir an kalakaldım. Yememiştim, ama bunu fark edeceğini de düşünmemiştim.
"Acıkmadım."
Bakışları vücudumu baştan aşağı süzerken "Hiç bulaşık yıkamamışsın." diye devam etti. "Geldiğinden beri yemek yemedin mi?"
Hafifçe aralanan ağzımı toplamakla uğraşmadım. Tam beni görmediğini düşünmeye başladığım anda gözlerini aslında üzerimden hiç ayırmadığını görüyordum. Göğsüme yayılan sızı genişleyip gövdeme yayıldı. Ama bu kez hissettiğim tek şey sızı değildi, öfke de ona eşlik ediyordu. Çünkü benimle bu şekilde oynamasından bıkmıştım. Beni itiyor, ardından tüm gücüyle çekiyordu. Ne zaman umudu karanlığa gömsem, gömdüğüm yeri bulup kazarak tekrar açığa çıkarıyordu.
"Çocuk değilim ben, canım isterse yerim."
Sert çıkışım karşısında gözleri hızla benimkileri buldu. Benim tarafımdan terslenmeye alışıktı, ama onu bu şekilde dışlamam hoşuna gitmemişti. Çünkü cehennemin dibine gidecek olsam da bunu o istediği için yapmama alışıktı. Canımı ne kadar yakarsa yaksın, ben hiç ona karşı çıkamamıştım.
"Sadece kahve içerek mi yaşayacaksın? Mantıklı ol biraz."
Elimdeki bardağı sertçe tezgaha bıraktığımda çıkan sesle kendim bile irkildim ama geri adım atmaya niyetim yoktu. Yüzüne diktiğim ters bakışlarımı bir milim bile oynatmadan "Kime göre mantıklı olayım?" diye sordum. "Sana göre mi?"
Gözlerindeki şaşkınlık yavaşça yayılırken "Sana göre, herkese göre." diye fısıldadı. Cevabı karşısında hırsla başımı sallarken dudaklarımdan sinirli bir kıkırtının taşmasına engel olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
madness
Teen FictionVenüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.