1.9

9.3K 654 107
                                    

13 yıl önce.

Boyunu aşan alçak duvara zar zor tırmanıp soluk soluğa aşağı baktı. Ne fazla koşmak ne de heyecandı bu kesik solukların sebebi. Koşmuştu ama ciğerlerini zorlayan şeyin bu olmadığını biliyordu. Karşısında göğe doğru uzanan ağaca doğru atılıp tutunarak aşağı indi.

Başını sağa çevirince beyaz boyalı bahçe kapısını gördü. Zahmetsiz olan yol bu kadar yakınken duvarı tercih etmişti zira ne zaman kendini sıkışmış gibi hissetse kimseyle karşılaşmadan onun yanına gitmek istiyordu.

Ayaklarının altında ezilen kozalakları umursamadan evin yanına yürüdü. Parmak uçlarında yükselip pervaza tutunarak içeriye baktığında derin bir nefes aldı.

Çocuksu, ince sesiyle "Ali." diye fısıldadığında çocuk kafasını elindeki ince kitaptan kaldırıp ona baktı. Gözlerindeki ifade yavaşça değişirken dudaklarına güzel bir tebessüm oturmuştu.

"Halil?"

Yatağından inip cama yaklaşırken dudaklarındaki gülümseme iyice genişledi.

"Dışarı gelsene."

"Annem izin vermez ki, bir sürü ödev var."

Ayakları yorulduğu için parmak ucunda durmaktan vazgeçip aşağı kaydığında Ali pencereye iyice yaklaşıp başını dışarı uzattı.

"Sen buraya gelsene. Ödev yaparız."

Kabul etmek istesede gözlerini kaçırıp tam karşıdaki eve dikti bakışlarını. Kitapları evdeydi, ev tehlikeliydi.

"Neyse," dedi geçiştirmek için. "Sonra oynarız."

İçindeki huzursuzluk gözlerini yakıyordu.

"Sen yaptın mı ödevleri?"

Konuşmak yerine başını iki yana salladı.

"Eve mi gideceksin?"

Yüzündeki tereddüdü silip yan gözle Ali'ye bakarken umursamazca omuz silkti.

"Aşağı mahallede maç varmış. Oraya giderim belki."

Penceredeki çocuğun bakışları değişirken yüzü asıldı. Yüzündeki değişime bakarken içi ısındı Halil'in. Ali'yi gaza getirmek de yönetmek de kolaydı. Ne zaman başkalarıyla oynayacağını ima etse şartlarını zorlayıp yanında bitiyordu.

Aslında yapmak istediği tek şey pencereden içeri süzülüp onunla ödev yapmaktı ama evde olup bitenleri anlar diye korkuyordu. Evden kitaplarını getiremeyeceğini söylediğinde sebebini soracaktı ve o sorduğunda, dudakları söylese bile, gözleri yalan söylemeyi reddediyordu.

Ali'nin arkasındaki kapı yavaşça açıldığında Halil yere çöküp saklandı. Ali'nin annesinin sesi küçük odadan taşıp camdan dışarı sızarken yerdeki çam iğnelerinden birini alıp toprağı eşelemeye başladı.

İkisinin sesi kısılıp uzaklaştığında yavaşça çöktüğü yerden kalkıp parmak ucunda yükselerek içeri baktı. Sırtları cama dönük şekilde masaya oturmuş, ödev kontrolü yapıyorlardı. İçi garip bir sızıyla kavrulurken gözleri yandı. Ali'nin bir tek annesi vardı, ama Halil kendisini ondan daha yalnız hissediyordu. Ödevlerini tek başına yaptığı için çoğu zaman yanlış yapıyordu. Okumayı en son o öğrenmişti ve Ali olmasa bunu bile yapamayacağını biliyordu.

Tam o anda Ali'nin çaktırmadan kendisine baktığını gördü. Gülümseyen dudakları bekle, diye kıpırdandığında sarhoş gibi geri çekildi. Gelirken kullandığı duvarı es geçip bahçe kapısından çıkarken görmeyen gözleri kendi evine bakıyordu. Hızlıca içeri girip babasının kükremelerine kulak asmadan odasına yürüdü. Kitaplarını çantasına doldurup sessizce dış kapıya yöneldi. Hedefe o kadar odaklanmıştı ki suratında patlayan tokadın gelişini göremedi bile. Tökezleyerek savrulurken annesinin öfkeli sesi kulaklarında çınlıyordu.

"Ayakkabıyla mı girdin içeri?"

Öfkesinin sebebi o değildi belki, ama her zaman hedefiydi. Sızlayan yanağını, çınlayan kulağını umursamadan sarsak adımlarla kapıya yürüdü. Dışarı çıktığı anda koşarak karşıya geçip kapıyı yumrukladı. Gözlerindeki ıslaklığı silmeye fırsat bulamadan kapı aralandığında kekeleyerek "Ödev yapmaya geldim." diye fısıldadı. Dokunsalar hüngür hüngür ağlayacaktı ama gözlerini kaçırarak duygularını gizlediğine inanıyordu. Karşısındaki kadın önce Halil'in kıpkırmızı olmuş yanağına, ardından karşıdaki eve baktı. Çocuğun saçlarını usulca okşayıp içeri girmesine izin verdiğinde Halil bu beklenmedik şefkati başını sallayarak itti.

Beklemeden Ali'nin odasına yürürken biraz önceki sarhoşluktan eser kalmamıştı. Çocuk onu gördüğünde yüzü şokla çarpıldı.

"Yüzüne ne oldu?"

"Hiç." dedi güçlü çıkarmaya çalıştığı sesiyle. "Düştüm."

Ali'nin ince parmakları alev alev yanan yanağına dokunduğunda irkilerek geri çekildi. Pes ederek elini aşağı indirene kadar içini titreten parmaklara baktı.

"Gel."

Masanın başına geçip kitaplarını çantasından çıkarırken Ali'nin annesi girdi içeri. Elindeki tepsiyi önlerine bırakıp donmuş bezelye torbasını Halil'e uzatırken yüzünde buruk bir gülümsemeyi korumak için elinden geleni yapıyordu.

Buzu alırken gözlerini kaçırarak "Düştüm." dedi Halil.

Kadın sadece başını sallayıp çocuğun saçlarını okşadı.

"Hadi yapın ödevinizi, birazdan gelirim. Kontrol ederiz."

Annesi kapıyı çekerek dışarı çıktığı anda Ali elini Halil'in torbayı tutan elinin üzerine koyup yanağına bastırmasına yardım etti.

"Bazen benim annem de vuruyor bana. Mesela dün çok televizyon izledim diye kafama vurdu."

Sessizce bakışırken ikisi de birbirlerine yalan söylediklerini biliyordu. Parmaklarını hafifçe aralayıp Ali'nin parmak uçlarını parmak aralarına geçirmesine izin verdi. Çünkü o tokadı sırf bu huzur için yemişti.

_____

madnessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin