24.BÖLÜM

79 67 11
                                    

Herkese merhabaa! Bu bölümde Güneş ve Gündüz bir önceki bölümde başladıkları işi yapmaya devam ediyorlar. Bölümün sonundaysa karşılarına bir not çıkıyor. Bu yeni maceraların kilidini açacak bir not.

Bölümün kapağına da özellikle dikkat etmenizi istiyorum. Gündüz, Güneş'e içini açmaya başlamış, yani yavaş yavaş ne hissettiğini belli etmeye başlamış ama Güneş dokunmaya ve kendini tamamen bırakmaya korkuyor. Öyle bir şey olmuş ki eli havada kalmış. Sizce ne olmuş ya da olacak olabilir?

Hepinize iyi okumalar dilerimmm💛❤

*******

24.BÖLÜM

...Şaşkınlık ve korku bir anda bedenimi ele geçirdi.

Hayat ne istersek bize onu verirdi. Tek şart yeterince istemekti. Gece uyumadan önce istediğim şey gerçekleşmişti. Basit bir şeydi ama güne mutlu başlamamı sağlamıştı. Oysaki sıradan bir rüyaydı...

Bir bahçenin tam ortasında duruyordum. Etrafıma bir şey arıyormuşum gibi bakıyordum. Birden gözlerim belirli bir noktaya sabitleniyordu. O noktada Gündüz vardı. Göz göze gelince ikimiz de birbirimize doğru koşmaya başlıyorduk. O anda bizim dışımızdaki herkes bir baloncuk gibi patlıyordu ama yok olmuyorlardı. Hepsi bir kuş tüyüne dönüşüyordu. Üstümüze rengarenk kuş tüyleri yağarken birbirimize mutlulukla bakıyorduk.

Rüyanın etkisiyle gülümseyerek duvarı izliyordum. Normalde Gündüz'ü izlemem gerekir ama burada olmadığı için mecburen duvarı izliyordum. Bir saniye... Gündüz burada değil, evin içinden de seslenmeme rağmen cevap gelmiyor, pencereden gördüğüm kadarıyla tarlada da yok! Nerede olabilir ki?

Evin bütün odalarını ikişer kez aradım, bahçeyi aradım, tarlaya baktım. Hiçbir yerde yoktu. Ne yapmam gerektiğini düşünerek oturma odasına geri döndüm. Yere oturup sırtımı koltuğa yasladım. Birden gözüm tam karşıda duran sehpaya takıldı. Dün orada olmadığına emin olduğum beyaz bir kâğıt vardı. Hemen aldım ve gözyaşlarımı silip okumaya başladım:

"En geç bir saat içinde dönerim. Almam gereken şeyler vardı..."

Tuttuğum nefesimi rahatlamış bir şekilde bıraktım. Gürültülü bir araba sesi duyunca hemen dışarı çıktım. Gündüz bir kepçeyle geliyordu. O inerken ben şaşkın bir şekilde ona bakıyordum. "Birinci sorum, bana haber vermeden nereye gittin? İkinci sorum, bu ne alaka?" diyerek kepçeyi gösterdim. "Bir, çok tatlı uyuyordun. Kıyamadım uyandırmaya. İki, bahçenin arkasına buzdolabı yapmak için bu kepçeye ihtiyacımız olacak." Bunları söyledikten sonra kepçenin arkasını işaret etti. Merakla oraya yürüdüm. Şekli armut-ampul arası bir buzdolabı vardı. Çok büyüktü. Hatta kasaya tam olarak sığmamıştı.

"Kahvaltıdan sonra yapmaya başlarız." Yüzümü buruşturup "Kahvaltı için sebzeden başka bir şeyimiz olduğunu sanmıyorum." dedim. Buzdolabının hemen yanından iki poşet aldı. "Biraz zeytin, biraz peynir, iki ekmek, bir kavanoz bal ve iki kavanoz reçel buldum. Tarladan da domates ve salatalık toplarız."

Poşetleri mutfağa koyup bir tabak alıp tarlaya gittik. İki tane domates, iki tane salatalık ve üç tane biber alıp eve döndük. Musluklardan hâlâ su aktığı için çok şanslıydık. Gündüz topladıklarımızı yıkarken ben de onun aldıklarını tabaklara koydum. Kahvaltı yaparken bir yandan da konuşuyorduk:

"O kepçeyi nereden buldun?" Bir yudum su alıp "Dün gelirken görmüştüm. Çok uzak değildi. Ben de senden erken uyanınca gidip alayım dedim. Kasasında da buzdolabını ve kahvaltılıkları buldum." dedi. Anladığımı belli edercesine başımı salladım. Buzdolabının yerin altında olması gerektiğini biliyordum. Topraktan aldığı soğukla içindekilerin soğuk kalmasını sağlıyordu. Yıllar önce bir videodan öğrenmiştim bunları. Hayatımda kullanacağım hatta böyle bir durumda kullanacağım hiç aklıma gelmemişti.

SON İNSANLAR: GÜNEŞ VE GÜNDÜZ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin