25.BÖLÜM

77 66 28
                                    

Herkese selamm! Bölümün kapağından ve isminden de anlaşılacağı üzere itirafların olduğu bir bölüm olacak.

Bir önceki bölümün kapağında Güneş, dokunmaya bile korkarken bu bölümün kapağında Gündüz'ün desteğiyle renkli bir dünyaya girdiklerini görebilirsiniz. Sizce ne fikrini değiştirdi?

Herkese iyi okumalar dilerimmm💛❤

*******

25.BÖLÜM

Peki şimdi beni seçer misin?

Gittiğimiz her yere geliyorlardı. Kaçmaya çalışıyorduk ama bir türlü başaramıyorduk. İzlendiğimi bilerek yaşamak çok garipti. Her hareketinin biri tarafından izlendiğini bilmek korkunçtu. Sanırım çözüm kaçmamaktı. Ya savaşacaktık ya da pes edecektik. Karar tamamen bize aitti. Sonuçlarına katlanmak da... Her ne yapacaksak bu ortak kararımız olmak zorundaydı. Tabii eğer ayrılmak istemiyorsak ki istemiyorduk.

Dakikalarca o yazıyı tekrar tekrar okuduk. Sonunda anlaşmışız gibi birbirimize kararlı bir şekilde bakıp odalarımıza gittik. Tek kelime etmeden neye karar verdiğimizi anlamıştık. Sarı bir bluz ve kot bir etek giydim. Altına da başka seçeneğim olmadığı için beyaz spor ayakkabı giydim. Saçlarımı da topuz yapıp odadan çıktım. Gündüz beni kapıda bekliyordu. Hızlıca arabaya binip yola koyulduk.

İkimiz de tedirgindik ve korkuyorduk ama geri dönmeyecektik. Bir yola çıkmıştık ve sonunda bizi neyin beklediğini merak ediyorduk. Bu merak duygusu devam etmemizi sağlıyordu. Yani yolu bitirmek için tek yapmamız gereken merakımızı korkmaktı. Sanırım bunu yapabilirdik...

Arabadan inmeden önce arka koltuktaki silahları aldık. Ateş etmeye hazır bir duruma getirip hastanenin kapısından girdik. Yerde iki tane büyük torba vardı. Çöp torbası gibi değildi. Daha çok ceset koymak için kullanılanlara benziyordu.

"Güneş ateş etmeye hazır ol. Torbaları açıyorum." Başımı sallayıp parmağımı iyice tetiğe yerleştirdim. Dikkatli olmalıydık. Sonuçta ceset torbasından çiçekler çıkmasını bekleyemezdik.

Tam Gündüz torbalardan birine dokunmuştu ki içindeki her neyse hareket etti. Silahımı daha sıkı tuttum. Belli ki içindeki canlıydı. Yavaş yavaş fermuarı açtı Gündüz. Sonra içindekini görebilmemiz için iki yana ayırdı.

Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Tam karşımızda bizden yardım dilercesine bakan biri yatıyordu. Ben onun bağlı olduğu ipleri çözerken Gündüz de diğer torbayı açtı. Onda da bir insan vardı. Gündüz'le bir hazine bulmuş gibi mutluyduk. Onlarsa sudan çıkmış balığa dönmüşlerdi.

"Şaşkınlığınızı sonra yaşamınızı istemek zorundayım. Vücudunuz göründüğü kadarıyla yara içinde. Onları temizlememiz gerekiyor." diyerek ayağa kalktım. Ben kızı alıp pansuman odasına götürdüm. Gündüz de erkek olanı götürdü. Dolapların birinde hastaların giydiği elbiseye benzeyen o şeyi aldım ve giymesini söyledim. Onunlayken yapmak daha kolay olurdu. O giyinirken ben de gerekli olacak şeyleri çıkardım. Ellerimi yıkayıp eldivenleri taktım. Ardından pansumana başladım. Biri büyük toplam beş yarası vardı. İkisi sağ kolunda üçü sağ bacağındaydı. Büyük olanıysa sağ kolundaydı.

"Söylemeyi unutmuşum. Ben Güneş." Acıdan yüzünü buruşturdu ve "Ben de Kıvılcım." dedi. "Seninle birlikte bulduğumuzu tanıyor musun?" Yüzüne kaçamak bir bakış attım ve ardından işime döndüm. "Yaralanmadan hemen önce gördüm. Birkaç saniye falan. Bu arada hastane neden çok sessiz? Buraya gelirken de kimseyi göremedim." Son yarayı da kapatıp kendime bir sandalye aldım. "Sence bugün ayın kaçı?" Kısa bir süre düşündükten sonra "Nisan ayının on üçüncü günündeyiz." dedi. Anlaşılan olaylardan habersizdi. Üstünü giyip dışarı gelmesini söyledim. Kapıyı açtığımda Gündüz'ün bir sandalyede oturduğunu gördüm. Yanına gidip oturdum.

SON İNSANLAR: GÜNEŞ VE GÜNDÜZ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin