Herkese selaaamm! Sizlere eğlenceli bir bölümle geldim. Bölüm ismine bakıp hüzünlü bir şey beklemeyin. Adını, en sonda geçen bir olaydan aldı.
Hepinize iyi okumalar dileriimm💛❤
*******22.BÖLÜM
Acaba ömrümüz kelebeğinki kadar kısa mı olacaktı?
Yemekten ve oturmaktan canımız sıkılınca albümlere bakmaya karar verdik. Rastgele bir tanesini seçtik. Gündüz'e ait bir albümdü. İlk fotoğrafta elinde bir su tabancası vardı. Uçurumun kenarında da en fazla on yaşlarında olan bir kız çocuğu vardı. Muhtemelen kardeşi Bade'ydi.
"Bu fotoğrafta tam ne oluyor?" Sesli bir kahkaha attı. "Bana taş atmıştı ve ben de cezasını veriyordum." Fotoğrafın sol tarafını işaret edip "Uçurumun kenarında ıslatarak mı?" diye sordum. Başını sallayıp "Hak edene hakkını vermemek ayıp olur." dedi. Sayfayı çevirdiğimde önüme yine garip bir fotoğraf çıktı. Gündüz'ün elinde büyük bir tabak vardı. İki kişi de koşuyordu. Şaşkınlıkla ona dönüp "Peki bu fotoğrafın hikayesi nedir?" dedim. "Önde koşanlar yemeğimi dökmüşlerdi. Ben de tabağı kafalarında kırmak için peşlerinden koşuyordum." Sağ alt köşede Gündüz'ün dökülen yemeği vardı. "Kırabilmiş miydin?" Savaşı kaybeden bir komutan edasıyla "Maalesef... Annem takım bozulacak diye izin vermedi." dedi. "Son bir sorum var. Sen kavga etmeden fotoğraf çekinemiyor musun?" Kaşlarını çatıp bir süre düşündü. Ardından albümün son sayfalarını açtı. İkinci fotoğrafı gösterip "Varmış..." dedi. İlk dikkatimi çeken saçlarıydı. Maviydi. Elinde de mavi kalp vardı. Su tabancası ve tabaktan sonra bu bariz garip gelmişti. Odasındaki dolabın üstünde oturuyordu. "Çok şaşkınım. Elindeki şeyi birine vurmak için kullanmıyorsun. Ayrıca saçların çok güzel." Sinsi bir gülüş eşliğinde "Fotoğrafı çektikten sonra Bade'nin kafasına fırlatmadığımı nereden biliyorsun?" dedi. Sonra albümü yanına koyup benim albümlerimden birini aldı. "Şimdi sıra sende. Bende bakmaya baştan başlamıştık. Sende de sondan başlayalım."
Son sayfadaki fotoğraflarım en sevdiğim fotoğraflarımdı. Tepkisini merak ettiğim için yüzüne baktım. Gözlerini kırpmadan bakıyordu. En sondakini işaret edip "Sen mi poz verdin burada yoksa doğaçlama mıydı?" diye sordu. "Doğaçlamaydı." deyince nasıl olduğunu anlatmamı istedi. "Kuzenimle birlikte geziyorduk binayı. Sonra sokak sanatçıları pencerenin dibinde çalmaya başladı. Ben de kendimi tutamayıp dans etmeye başladım. Kuzenim de fotoğrafımı çekmiş." Başını sallayıp en baştaki fotoğrafın hikayesini sordu. "Annem ve babamla piknik yapmaya gidiyorduk. Lavanta tarlasını görünce biraz toplamak için durduk. Sonra annem hatıra kalması için fotoğrafımı çekti."
Ortalardan bir sayfa açtı. Üçüncü fotoğrafa bakıp gülmeye başladık. "Burada ne yapmaya çalıştığını anlatır mısın bana?" Başımı sallayıp "Tavşanımı pişirmeye çalışıyordum. Ocağın altı yanmayınca aç kaldım diyerek ağlamaya başlamıştım." dedim.
Biz gülüşürken birden televizyon açıldı. Prize takılı değildi. Ayrıca elektrikler de yoktu. Şaşkınlıkla birbirimize bakarken bir yazı belirdi:
"Üç element birleşmiş. Dördüncü element dışlanmış. Bulun onu ve birleştirin dört elementi."
Şaşkınlıkla televizyona bakakalmıştık. İki dakika sonra kendiliğinden kapandı. "Dört element ateş, su, toprak ve hava olmalı. Peki dışlanan hangisi?" Dakikalarca düşündük. Sonunda aklıma bir fikir geldi. "Sahil!" diye bağırarak ayağa kalktım. "Su, deniz; toprak, kum; hava da normal hava. Yani sahile gidip ateş yakmamızı istiyorlar." Ayağa kalktı ve "Ne bekliyoruz?" diye sordu. Hemen evden çıktık. Haritayı unuttuğumuzu fark edince Gündüz alıp geldi. Sahil yürüyerek gidebileceğimiz kadar yakındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON İNSANLAR: GÜNEŞ VE GÜNDÜZ (DÜZENLENİYOR)
Ciencia FicciónYeni bir hayat, yeni bir şehir ve kimsesiz bir yaşam... Uyandıklarında kendilerini tek başlarına bulan Güneş ve Gündüz için her şey daha yeni başlıyordur. Bir yandan özlemle savaşırken bir yandan çevreyle savaşacak ve tüm zorlukları yenmeye çalışaca...