Gerçeklerle Yüzleşmek

473 28 3
                                    


Yalnızlık varlığında da yokluğunda da içinizde büyük bir boşluk hissetmenizi sağlayacak kadar saçma bir şeydi. Çevreniz ilgiden bogulacaginiz duruma gelecek kadar kalabalık olduğunda tek başınıza kalabileleceginiz bir yer aramaya başlıyordunuz. Gün gelip bu insanları kaybettiğinizde de varlığını hissedebileceginiz bir nefes ariyordunuz. Yıllar önce herkesten kaçmak için gittiğim ağaç evimle şimdiki evimin arasındaki tek fark yapildiklari malzemeydi. Ya da yanılıyordum. Belki de birçok fark vardı. Küçükken kendimi oraya kapattığımda yaşadığım yalnızlık kısa bir süre için gecerliydi ve zamanla bu durumdan sıkılıp eski sosyal yaşantıma donebilecegimi biliyordum. Eskiden bana verilmiş bir seçim hakkı vardı. Oysa şimdi tek bir seçeneğim vardı ve ben bunu yaşamaya mahkumdum. Üzerime gelen duvarlar tek dostumdu. Ya da arkasında gizlendigim duvarlar. Yıllarca beni gerçekten anlayabilecek bir insanın varlığına muhtaç olarak yaşamıştım. Benimle aynı kaderi paylaşmayan bir insan beni anlayamazdi. Annesizlik, babasizlik ya da sevdiğiniz herhangi birini kaybetmenin verdiği berbat duyguyu ancak sizin gibi hayran olduğu bir insanı kaybeden birinin alabileceğine inaniyordum. Karşınızdaki kişi acı biber yerken siz tatlı bir şey yiyorsaniz onun dilindeki uyusmayi ancak geçmişteki deneyimleriniz sayesinde hisssedebiliyordunuz. Ama o acı tat o an sizin ağzınizda gezinmiyordu. Onu anlamak için, aynı tadı paylaşmak zorundaydiniz. Hayat da böyle bir şeydi. Zaman zaman babamın beni hem fiziksel hem de ruhsal anlamda etkileyen siddetlerine maruz kalmıştım. İçimdeki en büyük pismanliksa belki utancimdan, belki korkumdan, belki de annemin uzulmesini istemedigimden babamın bana el kaldırdığıni anneme anlatmayisimdi. Bana defalarca tokat atmıştı. Yalnız olduğumuz zaman maruz kaldığım şiddete bir süre sonra alismistim. Artik bunu garipsemiyordum ama henüz 8 yaşındayken arkadaşlarımın önünde yediğim o tokatin verdiği utancı ömrüm boyunca yüzümden silemeyecegimi biliyordum. Küçükken fazlasıyla asi ve yaramaz bir çocuktum. Belki de annemin beni baleye yönlendirmesindeki en büyük etken buydu. Yine bir gün hatirlamadigim bir sebep yüzünden sokaktaki kızlardan birini ittirip yere düşmesine sebep olmuştum. Her ne yaptıysa beni gerçekten sinirlendirdigini hatırlıyorum. O zamanlar babamın işleri şimdiki kadar iyi değildi ve bir apartman dairesinde kalıyorduk. Apartman dairesi olmasına rağmen yine de zengin kesimin yaşadığı bir bolgeydi ve cevrem şımarık çocuklarla doluydu. Hayatım boyunca şımarık cocuklardan nefret etmiştim. Annemin yoğun ilgisine ve sefkatine rağmen belki de babam için ayırdığım boşluğun dolmaması bedeniyle şımarık bir çocuk olmamıştim. Düşürdüğüm kızın da sinir bozucu bir karaktere sahip olduğunu hatırlıyordum ve ne zaman bu olay aklıma gelse istemsizce o kızı dövme isteğiyle doluyordum. Bunun sevebi babamdi. Kızı ittirdigimi görünce bir anda yanıma gelmiş, kolumu kavramış ve yüzüme vücudumu titretecek bir tokat indirmişti. O an yaşadığım korku ve şaşkınlık bir yana, içimde anlamlandiramadigim bir duygu patlaması yaşanıyordu ve bir an bütün dengemi kaybedip yere yigilmistim. Yerden kalkmam için bir elin uzanmasini bekledim, ama isteğim gerceklesmemisti. Etrafimdaki herkes bu tokadı hak ettiğimi dusunurcesine aşağılayıcı bakışlar atiyorlardi. Özellikle düşürdüğüm kızın yüzündeki o adi gülümseme hafızamin en derinliklerine bir bıçak izi gibi kazinmıştı. Ne bekliyorlardi ki? Ben daha 8 yaşında, neyin iyi neyin kötü olduğunu yavaş yavaş kavramaya başlayan bir çocuktum. Diğerlerinin bakışları ve bana yardım etmemeleri umrumda bile değildi beni asıl yaralayan şey, bana elini uzatmayanlar arasında öz be öz babamın da oluşuydu. O an anlamıştım. Düştüğümde kalkmama yardım edecek bir eli kendi babam bile uzatmiyorsa, hiç kimse uzatmazdi ve bu hayatta yapayalnızdim. Düştüğüm gibi kalkmasını da bilecektim. Aldığım her yenilgi beni daha da güçlü kılıyordu.
Gözlerimin şişmesine neden olacak kadar aglamistim ki telefonumun calmasiyla titremistim. Ekrana baktığımda Ada yazısını gördüm. Bu halde kimseyle konuşmak istemiyordum ve meşgule attım. Telefonum 2. Kez çalmaya başladığında başıma bir şey geldiğini dusunmeleri ihtimaline karşın cevaplamaya karar verdim ve telefonu yavaşça kulağıma götürdüm.
- Efendim? dedim sesimin titremesine engel olamayarak.
- Alo Deniz, gelmiyor musunuz? Nerdesiniz? dedi bağırarak. Muhtemelen benimle konuşmak için dışarı çıkmıştı ama içeriden hala müzik sesi geliyordu.
- Evdeyim.
- "Evdeyim" derken? dedi evdeyim e vurgu yaparak. Sarp yanında değil mi?
- Hayır. Tartıştık yine. Kapıyı çarpıp gitti. dedim burnumu çekerek.
- Yine ne oldu ya. Sesin de çok kötü geliyor. Sen iyi misin? dedi telaşlı bir ses tonuyla.
- İyiyim. Sanırım.
- Ben hemen geliyorum tamam mı? Gelince konuşuruz.
- Hayır, gelmene gerek yok. Yalnız kalmak istiyorum. Lütfen.
- Olmaz, bu gece sende kalayim. Sesin gerçekten kötü geliyor.
- Ada.. dedim yutkunarak. Sanırım bu sefer, gerçekten, bitti.
- Saçmalama Deniz. Sarp' i tanımıyor musun? Seni hayatta bırakmaz. Sıradan kavgalarinizdan biri işte. Takma kafana.
- Bu sefer farklı. Sarp' ın bakışları bitti der gibiydi. Artık geri dönüşümüz yok. dedim. Arkadan Rüzgar' ın sesi geliyordu. Sanırım Ada gitmeyince meraklanip bakmaya gelmişti.
- Ada, ne oldu? Gelmiyorlar mı? dedi Rüzgar.
- Sarp' la tartismislar. Birlikte degillermis. Deniz'in sesi kötü geliyor, dedi açıklama yaparak.
- Ben konuşurum bizimkiyle. Söyle kafasına takmasin.
- Deniz, biz geliyoruz canım tamam mı? Üzülme sen, dedi ardından Nil. Sanırım hepsi oradaydı.
- Gerek yok, gerçekten. Bizim yüzümuzden eglenmenizden olmayın. İyiyim ben, dedim her ne kadar acinacak durumda olsam da. Sesim ısrarciydi ve lafımın ikiletilmesinden hoslanmadigimi biliyorlardı.
- Tamam. Bi delilik yapmaya kalkma sakın. Yarın okulda konuşuruz canım. dedi Ada ve telefonu kapattım. Bitkin bir halde yerden kalktım ve sendeleyerek odama ilerledim. Uzerimdekilerden kurtulup pijamalarimi giydim ve soğuk yatağıma girerek uykuya teslim oldum.
Sabah gözlerimi güçlükle acabilmistim ve elim direk komodindeki telefonuma gitti. Sarp' ın aramış olması umuduyla telefon kayıtlarına baktım. 11 tane cevapsız çağrı vardı ama hiçbiri Sarp' tan değildi. Durumun ciddiyetinin farkındaydım ama Sarp' i iyi tanıdığım için meraklanip beni araması gerektiğini düşünmüştüm. Belki de artık gözü açılmıştı. Artık onunla sadece ona olan borcum yüzünden birlikte olduğumu anlamıştı. İçimde ona karşı aşka dair bir şeyler aradım, ama yoktu. Ona karşı sadece minnet duygusu besliyordum. Belki sevgili değil de dost olsaydık bizim için çok daha iyi olurdu. En azından ne olduğumuz belli olurdu. Şimdi sevgili desen değildik, arkadaş desen zaten değildik. Sahi neydik biz? Bu soruyu kendime daha önce hiç sormamistim. Belki de cevabindan korkuyordum.
Ders saat 14.00 deydi. Ama hiç okula gidesim gelmiyordu. Ondan önce de bale dersim vardı. Okula gitmemeye karar verdim ve hazırlanıp Dans Fabrika' ya gitmek için evden çıktım.
Dans odasına geldiğimde soyunma odasına gidip uzerimi değiştirdim. Öğrencilerim gelmeden biraz tek başıma dans etmek istiyordum. Göksel' in Acıyor şarkısı odayı doldururken kendimi müziğin akışına bırakmış dans ediyordum. Kendimi iyice kaybetmiştim. Bir tek dans ederken her şeyi unutabiliyordum. Gozlerimi bir anlığına açtığımda aynadan tanıdık birinin yansımasıni gördüm. Kuzey buz mavisi gözlerini üzerime dikmis beni izliyordu. Onu görünce şaşkınlığımdan dolayı dengemi kaybederek yere yığıldım. Bir anda yanıma geldi ve telaşlı gözlerle bana baktı.
- İyi misin? Özür dilerim, ben... Korkutmak istememistim.
- İyiyim, önemli değil. Dengemi kaybettim sadece.
- Çok güzel dans ediyordun ve bölmek istemedim. Amacım seni korkutmak değildi. Tekrar özür dilerim, dedi.
- Sorun değil, gerçekten.
- Sanırım biraz sakar bir kizsin. Korkunca ayakların birbirine mi dolanir hep senin? dedi gülerek. Gerçekten komik ve garip bir durumdu. Ama söz konusu ben olduğum için gariplik de normal karsilanmaliydi.
- Sakarlik mı? dedim gülerek. O benim göbek adım yaa.
- Gerçekten çok garipsin, dedi gülmeye devam ederken. Ardından kapıda dikilmiş gözlerini bizden ayırmayan Sarp' ın boğazını temizlemesiyle kendimize geldik. Bakışları önce Kuzey' in omzumda olan eline kaydı, sonra gözleri gözlerimi buldu. Kollarını iki yaninda açmış ve ellerini yumruk yapmıştı. Siniri nefes alıp verişinden bile anlaşılıyordu. Yüzümdeki gülümseme bir anda donup kalırken 2. kez yaşadığım şokun etkisini üzerimden atıp konuşmaya çalıştım.
- Sarp.. Şey biz..
- Ben konuşmak için gelmiştim Deniz. Ama anlaşılan pek müsait bir zamanda gelmemişim. dedi bakışlarını Kuzey' e çevirerek. Son kez bana baktı ve gitmek için harekete geçtiğinde kolunu yakaladım.
- Sarp, dur. Yanlış anladın. Kuzey sadece bir ogrencimin abisi. Kuzey' e baktığımda onun bakışları da Sarp' inkinden pek de farklı değildi.
Şu an burada bir kavga çıksa değil ben 10 kişi de gelse ayiramazdi. Ikisinin de bakışlarindan alevler yükselirken bu pek mümkün gibi durmuyordu.
- Ben, dedi Kuzey boğazını remizleyerek. Sizinle Duru hakkında konuşmak için gelmiştim. Ama yanlış bir zamanda gelmişim. diyerek yürümeye başladı. Ben daha sonra ugrayayim en iyisi.
- İyi olur, dedi Sarp igneleyici bir ses tonuyla. Kuzey bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki şu an kavga çıkması en son isteyeceğim şey olduğu için araya girdim.
- Peki, başka bir zaman konuşabiliriz. Kuzey başını salladı ve gülümseyerek gitti.
- Kimdi o herif? dedi Sarp bana bakarak.
- Dedim ya, ders verdiğim öğrencilerimden birini abisi.
- Neden el ele oturmuş gülüyordunuz o zaman? Öğrencinin abisinden daha fazlası bence. O kahkahalardan bunu anladım ben, dedi. Bu sözleri söyleyene kadar geri adım atıp ondan özür dilemeyi düşünüyordum ama Sarp aynı Sarp' ti. Değişmesini beklemek zaten büyük bir aptallikti.
- Saçmalama Sarp. Ve sakın pişman olacağın bir laf etme. Konuşmak için de yanlış bir zaman. Yarım saat sonra ders başlayacak, dedim.
- Zaten ne oluyorsa sustugumuz için olmuyor mu Deniz? İçimizdekileri birbirimize aktaramadigimiz zaman ne fark eder birbirimizi sevmisiz? Sen dün susarak bana en güzel cevabı verdin ama, ben yine de bunu senden duymak istiyorum. Beni sevmediğini söyle Deniz. Söyle ki, yıllardır taptığım kadına olan aşkımın karşılıksız olduğuna gerçekten inanayim. Çünkü şu an buna inanmıyorum.
- Sarp bunları sonra konuşalım olur mu? Şimdi hiç sırası değil, dedim bize merakla bakan ogrencilerimin önünde.
- Hayır, şimdi konuşacağız. dedi ısrarla.
- Sarp sırası değil. Çocukları korkutuyorsun.
- Benim kimse umrumda değil. Ve bu cevabı almadan da buradan gitmeyecegim.
Kendimi gittikce birbirine yaklaşan iki duvar arasında sıkışmış bir insan kadar çaresiz hissediyordum. Vereceğim 2 cevap da kızgın bir ateşe düşmeme neden olacaktı.
- Deniz Hanım, iyi misiniz? dedi kurtarıcın olan guvenlikteki 2 adamdan biri.
- İyiyim, sorun yok, kendisi sevgilim ve şimdi gidiyordu. dedim Sarp'a bakarak. Adam dediğimden pek tatmin olmuşa benzemiyordu ki Sarp' ın serseri imajı bu tezi kanıtlar nitelikteydi.
- Hadi kardeşim, terk et burayı, dedi adam Sarp' ın kolundan cekistirerek.
- Bırak lan beni, konuşuyoruz sadece, dedi Sarp sinirli bir sesle. Adam ısrar edince Sarp öyle sert bir yumruk geçirdi ki koca cüsseli adam bir anda yere yığıldı. Neyse ki 2 kişilerdi ve diğeri daha hazırlıklı duruyordu. Sarp' ın koluna girerek onu çıkışa yönlendirdi. O sırada yerdeki adam da kalktı ve Sarp' i zorla götürmeye çalıştılar.
- O cevabı illa ki vereceksin Deniz. Kurtuluşun yok. dedi Sarp gözlerime bakarak ve adamlardan kurtulup gitti. Camdan baktığımda arabasının jantina sert bir tekme geçirdiğini ve sinirini yatistirmaya çalıştığını gördüm. Ellerini arabaya yaslayip birkaç dakika öyle kaldı ve arabasına binip uzaklaştı. O cevabı vereceğimin farkındaydım. Her türlü kendimi ateşe atacağımı bilsem de..

Intikamla DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin