"Namus"

218 13 1
                                    

- Bırak beni Kuzey, dedim tekrar belimdeki elini benden kurtarmaya çalışırken. Sımsıkı tutuyordu, sanki hiç bırakmayacakmış gibi.
- Şşş, dedi sessiz olmamı emreder bir tonda. Sakin ol. Sadece küçük bir oyun oynayacağız.
Ah o kadar sakin konuşuyordu ki. Ama bu sakinlik beni deli gibi ürkütuyordu. Bana karşı o kadar sinirlenmişti ki. Ayrıca sarhoştu, arkamda olmasına rağmen ağzından yayılan içki kokusunu alabiliyordum.
Küçük bir oyun demişti. Küçük bir oyun. Bana neler yapabileceği hakkında en ufak bir tahminim yoktu.
O Kuzey'di. Onun sınırları yoktu, korkuları yoktu. Canı o an ne yapmak isterse onu yapardı ve geride bıraktığı hasarlar umrunda bile olmazdı.
- Yatağa doğru ilerle, dedi beni arkamdan hafifçe ittirerek. Yatak? dedi beynim söyleşindeki manayı anlamaya çalışarak. Yatak olmamalıydı, belki banyo, dışarısı, koltuk ya da başka bir şey. Ama yatak olamazdı. Yatağın 2 işlevi vardı: Birincisi uyumak, ikincisini de zaten biliyoruz.
Beynim korku sinyallerini yakarken emrine uyarak yatağa doğru ilerledim. Ayaklarım geri geri giderken kendime sakin olmayı emrettim. Belki de başka bir şey yapacaktı, belki de konuşacaktık.
Yatağın kenarına geldiğimizde belimden kavrayarak beni ters çevirdi ve ona doğru dönmemi sağladı. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. İşte bu kötüydü, gözlerinde acımak dışında bütün kötü duygular gizliydi. Arkamı dönünce sarhoş olduğundan artık iyice emin olmuştum, gözlerinin altı mosmordu ve yorgun olsa da cam gibi net bakıyordu.
Gözlerinde arzu vardı, yine alevler buzları eritiyordu, bana bakışlarında sadece birkaç kıvılcım ve birkaç buz parçası kalmıştı.

- Otur, dedi gözlerimin tam içine bakarak. Dediğini yapıp usulca yatağa çöktüm. Göz temasını 1 an bile kesmemiştik. Başka yöne bakmak istesem de sanki buz mavisi gözleri beni esir almıştı.
- Beni nereden buldun? dedim sonunda konuşmaya başlayarak.
Önce küçük bir kahkaha attı, sonra gözlerini alay ve öfke karışımı bir bakışla benimle buluşturdu.
- İnan hiç kolay olmadı, dedi ellerini pantolonunun ceplerine sokarak.
Polisler, arama kayıtları, araba ve telefon sinyalleri... Seni aklına bile gelmeyecek yerlerde aradım. Başına bir şey gelir korkusuyla yerin altını üstüne getirdim, ama hanımefendi gelmiş burada keyifle tatil yapıyor.
- Kuzey, dedim ama sözümü tamamlamama izin vermemişti.
- Şşş, dedi yine aynı tonla. Bu gece sadece ben konuşacağım. Sen susacaksın. Olması gereken gibi.
Kuzey'in daha önce defalarca sinirli haliyle karşılaşmıştım, ama bu farklıydı. Bu diğerlerine benzemiyordu.
Kuzey hayal kırıklığına uğramıştı. Onu asla ihanet etmeyeceğim konusunda öyle bir inandırmıştim ki, bu yaptığım onu bile şaşkına uğratmıştı. Benden defalarca ihaneti tatmış biri olarak ona ihanet etmemi beklemiyordu, ama ben etmiştim.
- Ben, dedi gözlerini beyaz yatağın üzerine dikerek. Babamdan sonra hiç kimseye bu kadar güvenmemiştim. Sana güvendim ben. Neden? Çünkü sen farklıydin, sen onlar gibi değildin. Ben hayatım boyunca ilk kez bir kadına bu derece inandım.
Kendimden o kadar iğreniyordum ki. Utançtan elimde olsa kafamı bir toprağa gömüp bir daha çıkarmamak istiyordum. Ben onu hayal kırıklığına uğratmıştım, o bana güvenmişti. Anlaşmamıza ihanet etmiştim, yine de o çevremdeki hiç kimseye zarar vermemişti. Belki de bu hikayede en kötü karakter bendim, en acımasız, en kalleş.
- Oyunbozan, dedi bir tekerleme söylermiş gibi heceleri uzatarak. Oyunbozansin sen. Bizim oyunumuzu bozdun.
- Yapma Kuzey, benim kafamı toplamam lazımdı. İnan bana çok yorulmuştum, dedim ve sözümü bitirir bitirmez bağırarak konuşmaya başladı.
- Şimdi dinlendin mi peki? Söylesene, dinlendin mi?
- Hayır, dedim başımı hafifçe iki yana sallayarak.
- Bana neden söylemedin? Eğer bana tatil yapmak istediğini söyleseydin seni alır hayal bile edemeyeceğin kadar güzel yerlere götürürdüm. Bana ihanet etmenin sebebi ne? Bana bunu açıkla, yoksa kafayı yiyeceğim, dedi kafasını sertçe tutarak.
- Kuzey ben böyle olsun istemezdim, dedim titreyen sesimle. Ağlamak istiyordum, ama gözyaşlarım içime akıyordu.
- O zaman neden gittin? dedi tekrar bağırarak. Kendimi öldürmek istiyordum. O bana her zaman sahip çıkmıştı, beni güldürmüştü, bana sadakati öğretmişti. Ya da o öğretmeye çalışmıştı, ama ben bu konuda sınıfta kalmıştım. Telefonu yüzüme kapattığın an, elime silahı alıp babanın evine gittim. Sabaha kadar orada bekledim. Baban evden çıkınca da silahı tam kafasına hedef aldım.
Bunu düşününce kalbim sıkışmıştı, ya benim aptalligim yüzünden babamı öldürseydi? Tek bir kurşun. Bir kurşunla babanın gözlerimin önünde gebermesini seyredebilirdim. Ama yapmadım. Aklıma daha güzel intikam planları geldi. dedi sırıtarak.
Keşke böyle bir delilik yapmasaydım, dedim içimden. Bu ihanetim elbette cezasız kalmayacaktı. Hiçbir ihanet bir bedel ödemeden geçiştirilemezdi.
- Özür dilerim, dedim mırıldanarak
- Sus, dedi yine sesini yükselterek. Bana sakın yalvarma.

Intikamla DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin