" Tek Beden, Tek Ruh"

235 11 2
                                    

Multimedya: Kuzey Arazgil

Kendimi zorlayarak uyumaya çalışıyordum, ama düşünceler beynimi yoklarken ve az önce yaşananlardan sonra bu pek mümkün değildi. Canım o kadar yanıyordu ki.
Asla uyanmayacağım bir rüyaya dalmak istiyordum. Her geçen gün beni paramparça edecek bir sır açığa çıkıyordu. Kuzey'in söylediklerinin yalan olmasını umuyordum, ama Allah kahretsin ki değildi. Her şey bütün çıplaklığıyla gözlerimin önüne serilmişti.
Bunu bana nasıl yapabilmişti? Resmen annemin katiliydi, ben yıllardır annemin intihar ettiğini düşünürken bir cinayete kurban gittiğini öğrenmek de neyin nesiydi?
Bu sır, kalbimdeki yaraların üzerine keskin bir bıçakla bastırılıyormuscasına acı veriyordu.
Artık tükenmiştim, hayatım incecik bir ipin üzerinde tek ayakla yürümek kadar tehlike altındaydı, bütün benliğim ona neden bu kadar güvendiğimi sorgulamakla meşguldü. O kimdi de ona bu derece güvenmistim? O bu güveni hak edecek ne yapmıştı ki?
Artık yaşamak bize haram olmuştu, evren sürekli bir yerlerden çok yaşadığımız konusunda mesaj gönderiyordu. Bu dünya ikimize fazlaydı. İkimizden birinin ölmesi gerekiyordu.
İntihar edemezdim, ama saniyeler içinde bir anlık dalgınlığıyla onun nefesini kesebilirdim. Masada duran dokunulmamış metal bıçağa baktım. Henüz temizdi, güneş ışığının hafif yansımalarıyla ışıl ışıl parlıyordu. Belkide biraz sonra bu parlaklık yerini sımsıcak kırmızı bir kana bırakacaktı.
Gözüm dönmüş bir şekilde bıçağı elime aldım ve psikopat bir şekilde bıçağa bakmaya başladım. Bana yaşattıkları onu öldürmem için yeterli sebeplerdi. Bana aylarca annemin ölümüne sebep olanın babam olduğunu söylemişti, ama bu şerefsizliği yapan bizzat kendisiydi.

Biraz sonra kapı açılıp bütün heybetiyle içeri girdi, bir anda bıçağı arkama saklamıştım. Göz altları mosmordu, bu bütün gece uyumadığını gösterirdi. Onun gibi ben de uyumamıştım ama kaderin bir cilvesi olarak o bu halde bile çok güzel görünüyordu, bense çocukların deyimiyle bir öcüyu andırıyordum.
Saçları asice dağılmıştı, masmavi gözleri bugün feri kesilmiş bir halde bakıyordu, artık o da yorulmuştu. Bütün yaşananlar ikimizi de mahvetmişti.
Elimdeki bıçağı sımsıkı tutarken aklımdan böyle bir güzelliği nasıl öldürebileceğimi geçiriyordum. O bu dünyaya gelmiş en güzel yüzlü varlıklardan biriydi. Keskin yüz hatlarının her birinde çektiği acılardan bir parça gizliydi. Sert bakışları hayatın ona attığı tokatların onu ne kadar asi ve hırçın bir yaratığa dönüştürdüğünun kanıtıydı.

Aklımdaki düşünceleri geri yollamaya çalışırken öfke ve nefret karışımı bakışlarımı ona yolluyordum. Hiçbir şey demeden gözlerimin içine bakıyordu, yüzünde yaptığı itiraflar için bir pişmanlık belirtisi aramıştım, ama yoktu. Belki de aylardır bana bunu söylemek isteyip cesaret edemiyordu, dün gece her şeyden kurtulmuştu, ona olan güvenimden bile.
Yanımdan geçip banyoya doğru ilerliyordu, bu sırada gözlerini benden bir an bile ayırmamıştı. Omzumun üzerinden ona bakmıştım, lavaboya doğru ilerleyip musluğu açtı ve eğilerek birkaç kez yüzüne su çarptı. Sessiz adımlarla banyoya doğru ilerleyip tam arkasında durmuştum. Başı hala lavobonun içindeydi, sırtı hala bana dönükken arkamdaki bıçağı çıt bile çıkarmadan çektim ve kolumu kaldırıp sırtına doğru hedef aldım. Artık düşünme yetkilerimi kesinlikle kaybetmiştim. Tek düşündüğüm ve odaklandıgim şey Kuzey Arazgil'in burada şu an ölmesi gerektiğiydi. Bundan sonra yaşanacaklar umrumda bile değildi. Ne polis, ne hapis, ne de başka bir şey. Hiçbiri beni bundan daha fazla yıkamazdı.
Keskin bıçağı kusursuz bedeniyle buluşturacagim sırada bir anda arkasına dönüp kolumu kavramıştı. Kolum bükük bir şekilde beni arkamdan tutuyordu, bunu o kadar hızlı yapmıştı ki idrak etmeye bile fırsatım olmamıştı. Gözleri alev alevdi, onu daha fazla sinirlenirmiştim. Kolumu çok sert kavramıştı ve canım yanıyordu. Başımı dik tutup elinden kurtulmaya çalıştım ama izin vermiyordu. Varlığımı nasıl hissettiğini bilmiyordum, oysa çıt sesi bile çıkarmamıştım. Algıları kuvvetliydi, ve eminim daha önce kaç kez böyle canına kast edilme vakasıyla karşılaşmıştı.
- Ne o? dedi dudaklarını kulağıma yaklaştırırken. Elimdeki metal yaptığı çevik hareketlerle yere düşmüştü. Yoksa beni öldürecek miydin?
Çok kolay bir av olmuştum, böyle bir tepki vereceğini tahmin etmem gerekiyordu. Eğer onu öldürmek istiyorsam adam akıllı bir plan yaptıktan sonra bu işe kalkışmalıydım. Sadece birkaç dakika içinde verilmiş bir cinayet kararıyla bıçağı elime almıştım.
Çok sinirliydim, konuşmasındaki tını bile benimle alay ediyordu. Cevap vermeyip sinirle soludum ve kolumu kendime doğru çektim.
Verecek bi cevabın yok mu? dedi yine dalga geçer bir tonda.
- Evet öldürecektim. Senin gibi bi pisliğin yaşamasına gerek yok artık.
Kolumu bırakmadan yerdeki soğuk metale uzanıp aldı, ve boynuma doğru yaklaştırıp keskin tarafını boğazıma doğru çevirdi.
- Peki şimdi napacaksın?
Sesinde seri bir katilinki kadar soğukkanlılık vardı, şu an beni burada öldürse bile umrunda olmayacakmış gibi çıkmıştı sesi.
- Öldür gitsin beni. Senin için sorun olmaz, kanlı ellerin tekrar kirlenir, öldürdüklerin listesine bir tane daha eklenir ve bir kez daha katil olursun. Hepsi bu. dedim umursamaz bir tavırla. Beni öldürmesi şu saatten itibaren bana yapabileceği en büyük iyilik olurdu, yoksa onun buz mavisi gözlerine her baktığımda annemin katili olduğu aklıma gelecekti ve her bakışta onu öldürme isteğim biraz daha kendini gösterecekti.
- Sesini kes, dedi tıslayarak. Fazla cesursun. Sana öyle şeyler yaparım ki,inan bana bütün yaptıkların için pişman olursun.
- Hadi ya, dedim gülerek. Bana şu saatten sonra ne yapabilirsin ki sen?
- Henüz Kuzey Arazgil' in karanlık yüzüyle karşılaşmadığın için böyle artistlik yapabiliyorsun. Sana hep iyi tarafımı gösterdim, hepsi seni etkileyip güvenini kazanabilmek içindi. Ama artık kartları yeniden dağıtıp oyunu tekrar oynayacağız.
Artık oyun moyun umrumda bile değildi, bu sırrı öğrendikten sonra hâlâ ona yardım ediyor olmam aklımı yitirdiğim anlamına gelirdi.
- Oyun moyun yok artık. Her şey bitti. Sen bitirdin.
- Bu oyunun ben istemeden bitmeyeceğini sana defalarca söylemiştim, dedi ısrarcı bir ses tonuyla.
- Bu sefer sen değil, ben istediğim için bitecek. Buradan kurtulur kurtulmaz emniyete gidip seni şikayet edeceğim. Yaptığın yanına mı kalır sanıyorsun? dedim tehditkar bir şekilde.
- Sen gerçekten çok aptalsin. Yanımda kaldığın süre boyunca benden hiç mi bir şey öğrenmedin? Benimle dalga geçmeye ve beni aşağılamaya bayılıyordu, böyle zamanlarda ondan daha fazla nefret ediyordum. Sana arkamda hiçbir delil bırakmadığımı söylemiştim. Kanıt istedikleri zaman ne yapacaksın?
İşte burada durmak zorundaydım. Hiçbir delilim olmadan onu suçlarsam hiçbir şey elde edemezdim o kazanmış olurdu.
- Bırak kolumu, dedim bağırarak sonunda. Kolum ağrımaya ve canım yanmaya başlamıştı. Yavaşça beni bırakırken ona doğru döndüm.
- Allah belanı versin, dedim pes etmiş bir sesle. Bütün yollarımı tıkadın, bütün kapıları kapattın. Beni öyle büyük bir çıkmazın içine soktun ki artık oradan kurtulmam imkansız.
-Bunu sen istedin, dedi bütün yaşananların sorumlusu benmişim gibi.
- Her şeye ben sebep olmuşum gibi konuşmayı kes!dedim bağırarak. İyi ki o gece buraya gelmişim ve iyiki anlaşmamıza ihanet etmişim. Yoksa benden sakladığın sırların hiçbirini öğrenemeyecektim.
- O kadar bencilsin ki, dedi gözlerime bakarak. Dünya senin etrafında dönüyor sanıyorsun. Annesini kaybeden ilk insan değilsin, başına gelen her şeyi o kadar abartıyorsun ki, sanki bir felaketmis gibi. Ama hayat her zaman toz pembe değil küçük hanım.
O kadar saçma konuşuyordu ki şu an. Benim hayatım hiçbir zaman toz pembe olmamıştı. Ben hiçbir zaman dünyanın benim etrafımda döndüğünü falan düşünmemiştim.
- Toz pembeymiş. dedim taklidini yaparak. Annemi kaybettim, babamdan nefret ediyorum, babamdan şiddet gördüğüm bir çocukluk yaşadım, sevgilim beni aldattı ve annemin katiliyle babamı devirme planları yaptım. Bu hayatın neresi toz pembe? dedim soru sorarcasına bir sesle. Kendimi sıkmasam ağlayabilirdim.
- İşte, dedi sahte bir gülüşle. Bunları öyle bir anlatıyorsun ki sanki dünyanın sonu gelmiş gibi, sanki herkes çok mutlu bir tek sen yaşıyorsun bu lanet şeyleri. Ben çok mu farklıyım sanıyorsun?
Onun hayatını ben mahvememiştim, oysa bütün başıma gelenlerin yegane sebebiydi. Biz onunla bir değildik, karşılaştırılamazdik bile.
- Benim başıma ne geldiyse sen sebep oldun. Ama senin yaşadığın hiçbir şey benim suçum değildi. Eğer babamın böyle bir şey yaptığını bilseydim, emin ol her ne olursa olsun ona engel olmaya çalışırdım.
- Engel falan olamazdın, dedi söylediğim şeye gülerek.
- Peki sen neden engel olmadın? dedim tek kaşımı kaldırarak. Benden tam 3 yaş büyüksün. Bütün bunlar yaşanırken 18 yaşını geçmişsin, yani çevrende olup biten her şeyi idrak edebilecek bir yaştaymışsın. Söylesene, neden babanın bile bile ölüme gitmesine izin verdin?

Intikamla DansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin