FİNAL: "Kanlı Dans"

31 2 0
                                    


Huzur, sakinlik buydu galiba. Elimdeki meyve suyunu yudumlayarak önümdeki açık sayfayı okuyordum. Ne bir kavga ne gizli iş çeviren birileri vardı. Kafam rahattı. 

"İzgi, aran bitti."

"Hadi ya." diye mırıldandım, ayracımı kitabın arasına koyarak. Bardaktaki kalan içeceği ağzıma diktim. Kitabı ve bardağı alırken dik dik bakan patronumla göz göze geldim. Benden hiç haz etmiyordu. Ama garip bir şekilde beni kovmuyordu da. 

"11:46, 1 dakika geciktin." dedi, yine o aksi sesiyle.

"Üzgünüm efendim. Bir daha geç kalmayacağım." dedim, bu işi aldığımdan beri bilmem kaçıncı kez söylediğim cümleleri kullanarak. Yanından geçmemle Sinem'in kendini gülmek için zor tutan haliyle gülümsedim. Tezgahın arkasına geçtiğimde, "yine başladı." diye fısıldadı Sinem. "Seninle bir alıp veremediği var."

Homurdandım. "Benim de ondan pek haz ettiğim söylenemez." 

"2 sade türk kahvesi." dedi, bir garson. Kafamı salladım. Makineye suyu ve kahveyi koyup çalıştırdıktan sonra sabırsız bakışlarım kafenin içinde dolandı. İzmir'den ayrıldıktan sonra başka bir şehirde başka bir kafede çalışmaya başlamıştım yine. Önceki kafeyle hiçbir benzerliği yoktu. Önceki lanetlenmiş gibi hiçbir müşterisi olmazdı, şimdiki ise müşteriden geçilmiyordu. Kaynayan kahvenin elime doğru sıçraması aklıma başıma getirdi. Acıyla elimi geriye çekerken makinayı kapattım. Bu kaçıncı dikkatsizliğimdi. Allah'tan patron fark etmemişti, iki saat susmazdı yoksa. Kahveleri sağ salim teslim etmemle bu sefer de başka siparişlerin peşinde koşmaya başladım. 

Saat tam sekizi gösterince benim mesai saatimde sona ermişti. Üzerimdeki önlüğü çıkardım.  

"Eve gidince soğuk bir kahve içmek istiyorum. Hava çok sıcak."

Sinem'in sitesiyle sadece gülümsedim. Hava mayıs ayına girdiğimizi gösterircesine iyice ısınmıştı. Kafeden beraber çıktık. Yol boyunca Sinem'in büyük bir heyecanla anlattıklarını dinlemiştim. Doğrusu dinler gibi yapmıştım. Sinem'i birkaç aydır tanımama rağmen iyi bir kız olduğunu anlayabiliyordum ama fazla konuşuyordu. Fazla konuşmasa da yine dikkatimi verebileceğimi düşünmüyordum. Şu beş aydır dikkatim fazlasıyla dağınıktı, hiçbir şeye tam odaklanamıyordum. Beni iç dünyamdan çeken Sinem'in heyecanlıca söylediği, "geldik." sözü oldu. "Aklın nerede senin?"

"Hiç." diye geçiştirdim.

Önden ilerledim. Kafeye yakın bir bina bulmak zor olmuştu. Sinem'in ev arkadaşı arıyor olmasını kaçırmamıştım. Önceki ev arkadaşının başka bir şehire yerleşeceği için taşındığını söylemişti. Beni de hemencecik kabul etmişti yeni ev arkadaşı olarak. Apartmanın en üst katındaydı daire. Merdivenlerden çıkarken onun söylenmesini duydum.

"İşten sonra da bu merdivenler hiç çekilmiyor ya."

Katılıyordum ama önemsediğim söylenemezdi. İçeri girmemizle odama çekildim. Kıyafetlerimi değiştirip kendimi yatağa atmamla kapım gürültüyle açıldı. Gözlerim tavandan kapıya kaydı. Gelen Sinem'di. Odanın ortasına doğru ilerledi ve "telefonun nerede?" diye sordu.

"Nerede olacak? Çantamdadır." Yine saçma sözler edeceği düşüncesiyle varlığını görmezden gelerek uyumaya çalıştım. Ne yazık ki beni rahat bırakacağı yoktu.

"Hayır, çantanda değil."

Gözlerimi açmadan bir tahmin yürüttüm. "Sende mi?"

"Hayır. Kafede unutmuşsun galiba. Ve bir müşteri de almış." 

Umursamazlık seviyem bu kadar geniş değildi. Gözlerimi açtım, yatakta bağdaş pozisyonu aldım. "O da ne demek şimdi? Bunları bildiğin halde neden polisi aramadın?"

Kanlı Dans (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin