Ayaklarımı soğuk zeminde uzatmıştım. Belim sert duvara yaslıyken gözlerim karşıdaki bembeyaz duvardaydı. Parmaklarımı yere ritimli bir şekilde vurdum.
"Gerçekten o mu yapmış?"
Düşünmemek oldukça kolaydı, demir parmaklıkların arkasında duran iki polisin fısıldaşmaları sayesinde.
"Olay yerine varan ambulanslara itiraf etmiş." dedi diğeri, onları duyup duymadığımı önemsemeden.
Benim için hava hoştu. Aklımda son derece korkunç görüntüleri hayal etmekle uğraşmak yerine bu tatsız konuşmaları dinlemek bin kat daha iyiydi.
"Neden öldürmüş peki?"
Meraklı polisin sorusunu kafamı ona döndürmeden cevapladım. "Öldürdüğümü itiraf etmem yeterli, bir nedene gerek yok."
"Aynı cevabı komiserin yanında da vermen gerekecek." Sabit duruşumu bozdum. Aralarına katılan üçüncü polise dik dik baktım. O ise benden gözlerini ayırarak iki meslektaşına baktı. "Komiser, kızı çağırıyor."
"Bizzat kendisi mi ifadesini alacakmış?"
Konuşan polis sanki çok anormal bir şey olmuş gibi sesini yükseltmişti.
"Sizin burada her gün biri ölüyor sanırım." dedim aksi bir sesle. "Bu bir cinayet, farkında değilsin galiba."
Ayağa kalkarken polislerden birinin, "sen de cinayeti işleyenin kendin olduğunun farkında değilsin galiba?" dediğini duysam da umursamadım.
Kendimi fazla rahat hissediyordum.
Sanki ne bir cinayet işlemiştim, ne bir karakolda kelepçeli olarak tutuluyordum, ne de şu an komiserle görüşmeye götürülüyordum.
Üniformalı polisi takip ederken elimdeki kelepçelere baktım. Bugüne kadar sadece filmlerde görmüştüm. Bir gün bu kelepçelerin bileklerime takılacağını tahmin edemezdim. Doğrusu, birini öldürebileceğimi de tahmin edemezdim.
"Komiserim. Kızı getirdim." Verilen emri yerine getiren polisin yanımdan uzaklaşmasıyla üzeri evraklarla dolu bir masanın başında oturan komisere çevirdim gözlerimi. Yaşını başını almış birini beklesem de maksimum otuzlarında bir adamdı. Beklediğim sert tavrın aksine kibar bir gülümseme oluştu dudaklarında. Elleriyle sandalyeyi işaret etti.
Bıkkın bir nefes verdim, sandalyeye geçerken.
"İlk sorum kendini tanıtman hakkında olacak."
Gergince ellerimle oynadım. "Neden? İş görüşmesinde falan mıyım? Bir cinayet için ifademi alacaksın sadece. İşini benim mi öğretmem gerekiyor?"
"Hayır, ne yapmam gerektiğini biliyorum." dedi, üslubunu hiç bozmadan. "Sadece bir dosta fena borçluyum." Dost kelimesini duymamla bakışlarımı hızla ona çevirdim. Onu anlamam gerekiyormuş gibi omuz silkti. "O gelene kadar seni biraz oyalayacağım. Beş dakikaya burada olur herhalde."
Hayır, hayır, tahmin ettiğim şey oluyor olamazdı.
Gözlerimi kıstım. Cevabını duymak istememe rağmen yine de o soruyu sordum. "Dostunun isminin baş harfi f'yle mi başlıyor."
"Tanıdığını tahmin etmiştim zaten. Yoksa basit bir cinayet olayına dahil olmak istemezdi." Dikkati arkaya kaydı. "Hah, iyi insan da lafın üstüne gelirmiş zaten."
Gözlerimi yumarken dik duran duruşum bozuldu. Kendimi aşağıya doğru kaydırdım yok olmak istercesine.
İyi insan lafın üstüne gelirmiş mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Dans (DÜZENLENİYOR)
ActionDansı kafaya takmış olan psikopat bir katil, Bu katilin izini süren bir avcı, Ve dans partneri olmaya zorlanan liseli bir kız. Peki bu kanlı dansın sonunda kazanan kim olacaktı? Başlangıç Tarihi: 24 Nisan 2021