Evet!

162 33 11
                                    

İyi okumalar..

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin :)

Önceki bölümü okumayı unutmayın!

___

Nerdeyse saatlerdir süpriz için hazırlanıyorduk. Minju kanepeye serilmiş dili dışarda elini bile kaldıramayacak kıvama gelmişti ki Eun'un da ondan farkı yoktu. Hatta arayıp Yujin'i bile çağırmıştım. Teyzenin hazırladığı tavşan ve kaplan'a benzer kanepeleri şampanyanın yanına yerleştirip ayağa kalktım. Kar hâlâ yağıyordu ama düzenlediğim yere ne kadar nede soğuğu hissettirmiyordu bile. Rahatlıkla terasın kapısını açıp içeriye girdim. Diğerlerinin yanına oturup elimi dizime yasladım. Eğilip kalkmaktan dizlerim acımıştı. "Herşey hazır. Taehyung ne zaman gelecek?" Eun sabırsızlıkla sorunca kolumdaki saate baktım. Nerdeyse 20 dakika falan vardı saatin 8 olmasına. "20 dakika var daha. Yoongi hyung birazdan getirir" derin mefes alıp verdim. Heyecanlıydım. Minju ayağını kucağıma attı. "Masaj yap köle. Yarın dans etmemiz gerekecek" gülüp sırf yardım ettiği için ayağına masaj yapmaya başladım. Yardım etmişti en azından böyle bir teşekkürü hak ediyordu. "Şey teşekkür ederim. Çok yardımcı oldunuz" önce teyze ardından diğerlerinin ' önemli değil' nidaları döküldü dudaklarından. "Acıktım ben" Minju elini yastığın altına sokup mırıldanınca teyze ayağa kalkıp Minju'ya taraf geldi.

"Kalk kızım siz yemek yiyin. Jungkook ve Taehyung evladım kendileri yer"

Ay kadın sen ne fenasın ya. Başımı sallayıp ayağa kalktım. Artık giyinme vakti gelmişti. Odaya taraf gidince Eun da arkamdan geldi. Odaya girip daha 10 dakika önce gelen, özel sipariş olan kıyafetimi yatağın üzerinden alıp kılıfından çıkardım. Eun yatağa oturup direkt yüzüme baktı. "Güzelmiş" güldüm lafına. "Bence bundan fazlasını söylemek istiyorsun" siyah boğazlı kazağı giyinmeye başladım. "Tanıyorsun beni" bu defa o güldü. Omzumu silktim. Pantolonumu çıkarıp kenara koydum. Tabiki utanmadım nerdeyse beraber büyümüştük Eun'la. Ütülenmiş siyah pantolonu giyinip kazağın ucunu içine soktum. Düğmesini iliklerken "Tamam artık sana söyleme demiyeceğim ama en azından kazanın senin üstünde kaldığını değil de sadece babanın yaptığını anlatsan? Bana öyle bakma biliyorsun kameralar felan hepsi senin aleyhindeydi. Ispatlayamazsın. İnanmaz. Jisoo ve Seokjin inanmadıysa Taehyung niye inansın?" Kemeri yerine takıp elimi belime koydum. "Ama Taehyung beni seviyor. İnanır bana" kendi dediğime şimdi kendim bile inanmıyordum ama söylemem gerekirdi.

"Jisoo ve Seokjin de sevmiyor muydu seni? Kardeşleri gibi görüyorlardı güya"

"Jisoo ve Seokjin'in sevgisi başka Taehyung'un sevgisi başka. Bak karşısına tanımadığı birisi olarak çıksam bile seviyor beni. Kokumu bile hatırlıyor. Ya anlasana Taehyung inanır bana"

"Ya inanmazsa Jungkook? Ya bu gece senin cehennemin olursa? Düşündün mü hiç?"

Gözlerim doluyordu artık. Burnumu kırıştırıp ceketi alıp giyindim. Ben düşünmüştüm herşeyi. Eğer bana git derse giderdim. Zorla durmuyordum ya onun yanında. Bir iki gün ağlar sabahı yine ayağa kalkardım. Zaten hep öyle olmamışmıydı? Taehyung gidiyordu, ben yıkılıyordum ardından ayağa kalkıyordum. "Of Jungkook! Bak kardeşim bu defa sana git derse benimle beraber siktirip gidiyorsun bu ülkeden. Tamam mı?" Öyle net konuşmuştu ki, bir anlığına ben bile inanmıştım bana 'git' diyeceğine. Derin nefes alıp verdim ve başımı salladım. Bu arada kapı çalınca "Gel" dedim. Kapı minik parmaklar tarafından açılınca yüzümde gülümseme oluştu. "Baba?" Yujin üstünde prenses elbisesiyle bana taraf geliyordu. Çok özlemiştim onu. Diz çöküp kollarımı açtım. Koşarak gelip boynuma sarılınca bende minik bedenini kollarımla sardım. "Seni çok çok çok özyedim baba" sesi kırık gelmişti. Ağlamaklı sanki. Sırtını sıvazladım. "Bende seni özledim bebeğim. Hemde çok özledim biliyor musun?" Başını salladı omzumun üstünden. Güldüm bu tepkisine. Yujin kollarını ayırıp yüzüme baktı. Elini yanağıma koyup her tarafından öptü.

Vincere / TaeKook  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin