Anka Kuşu

135 24 69
                                    

İyi okumalar~


___

Karanlığa mahkum olmuş bedenler.. Belki de karanlığa mahkum olmak istemeyen cüsseler. Hissiz bir vücut ve gözle görülemeyen bir hiçlik. Kalbi saran sancı dahil bedenimi uyuşturan ağrılar.

Elimin üstündeki sıcaklıkta neyin nesiydi. Peki ya uğultular. Hıçkırık sesleri kimden geliyordu? Ya da ben neredeydim. Kipriklerimi kırpıştırarak yavaştan açmaya niyetlendim, olmadı. Sanki görünmez bir el bana engel oluyordu. Elimi, en azından parmaklarımı kıımıldatmayı denedim. Olmuş muydu? Bilmiyorum ancak baş ucum da çığlık atan tiz sesi duydum.

"Uyandı! Doktor!"

Doktor? Hastanedeydim.

Ancak hiçbirşey hisstemiyordum. Ağrı, sancı ya da herhangi birşey. Canım yanmıyordu. Daha sonra gözlerim kamaşmaya başladı. Ardından koluma birşey battı. Hemen sonra ise gözlerim kendiliğinden açılmaya ve etraf ağarmaya başladı. Beyaz gömlekte direkt gözlerimin içine bakan bedenlere baktım. Işıktan gözlerim kamaşıyordu. Uğultu dolu sesler fazlasıyla rahatsız edici olsa da doktorun sesi daha anlaşıklı geliyordu.

"Merhaba Bay Kim. Konuşa bilir misiniz?"

Ağzımı açıp konuşmak istediğim de muazzam boğaz ağrısıyla karşılaştım. Ancak bu beni durduracak seviyede değildi. Başımı sallayarak.

"M-Merhaba. San-sanırım evet"

"Harika. Ben şahsi doktorunuz Alex Parter. Trafik kazası sonucu hastanemize geldiniz. Bacağınız da kırıklar var. Başınızdan darbe almışsınız ama korkulacak birşey yok. Durumunuz şu an için oldukça iyi görünüyor. Değerleriniz harika. Bir problem gözükmüyor şimdilik. Her hangi bölgeniz de ağrı hissediyor musunuz?"

"Memnun oldum Bay Parter. Acı hissetmiyorum. Bu normal mi?"

Gülümseyerek bana karşılık verdi. "Evet Bay Kim. Normal. Sormak istediğiniz her hangi bir soru var mı?"

"Beni buraya kim getirdi ve ne zamandır uyuyorum?"

Başını kapı taraf çevirerek kapı eşiğinde ellerini önünde birleştirmiş, siyah maske siyah şapka ve kendini tanınmaz hale salan çocuğa baktı. Gülümseyerek "Bu beyefendi getirdi sizi ve 2 gündür uyuyorsunuz. Şimdi ise dinlenin. Çok konuşmayın, şahsi hemşireniz sık sık size durumunuzu bildirecek. İyi günler dilerim" başımla onu onayladım ve kapıdan çıkışını izledim. O gözden kaybolduktan sonra ise hala yerinden kımıldamayan çocuğa baktım. Yerim de dikleşmek isteyince koşarak yanıma gelip beni kaldırdı ve yastığımı düzenledi. Geri çekilmek isterken kolundan tutup yüzüne baktım. Gözleri hariç hiçbir yeri görünmüyodu. Gözleri ise çok garipti. Tanıdıktı ancak tanımıyordum.

"Kimsiniz siz?"

Telaşlanmış gibi ellerimin arasından kayıp çıkarak pürüzlü sesiyle konuşmaya başladı.

"Ben Jorden. Sadece yardım amaçlı getirdim sizi buraya tanımıyorum sizi. Uyandığınıza göre de gitsem iyi olur" telaşla konuşup uzaklaştı. Ben ise sadece "Teşekkür ederim" diye bildim arkasından. O kapıdan çıktıktan sonra arkama yaslanıp başımı duvara yaşladım. Neler oluyordu böyle? O kimdi ve neden öyle kaçmıştı? "Jungko-" aniden ağzımdam istemsiz çıkan isimle donup kaldım. Kapıya diktim gözlerimi. O muydu? Ama imkansızdı. Gülerek başımı salladım. Mümkünsüzdü böyle birşey. O yıllar önce o lanet evde yanarak ölmüştü. Cesedini gömmüşlerdi. Gözlerimle görmüştüm ben. Canımdan can gitmişti ya o zaman. Oflayarak elimi alnıma koydum. Bacağım sızladı yavaştan. Ve giderek sızı ağrıya dönüştü. Dudaklarımdan döküldü ağrının kanıtları. Sızlandım biraz. Yanımdaki tuşa bastım. Çok geçmeden ise hemşire kadın aceleyle içeri girdi.

Vincere / TaeKook  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin