*11*

1.4K 150 24
                                    

Keyifli okumalar :)

Satır arası yorumları unutmayalım lütfen ;)


**


Londra'nın nemli havasını ciğerlerine çekip sabah koşusunun son turunu atarken yüzü her zamankinden daha huzurluydu Hande Baladın'ın. Kendini bildi bileli gri şehirlere bayılırdı. Hatta Amerika'daki Forks eyaletine yerleşme planlarına ailesini binlerce kez alıştırmayı denemişti ama nafileydi. Gül ve Ali, gözümüzden sakındığımız biricik evladımızı kilometrelerce öteye gönderemeyiz diyorlardı. Hoş bu sadece bahaneydi ya ve Hande bunu adı gibi biliyordu. On çocuk bile olsalar hiçbir şey değişmeyecekti. Ne annesi, ne de babası hiçbirini gözünden uzağa göndermezdi. En basitinden hakkımı helal etmem tehdidine başvururlardı.

Köprüyü geçtikten sonra hızını artırdı Hande ve otelin girişine varmaya saniyeler kala o hızı en uç noktaya kadar çıkardı. Döner kapıya vardığında artık kalbi ağzında atıyordu ve bedenindeki yüksek adrenalin nefes alamama gibi gıcık bir durumu bile göz ardı ediyordu. Her zaman hızlı yaşamın destekçisiydi Hande ve pasif hayat kesinlikle kabul ettiği bir yaşam tarzı değildi.

Ellerini diz kapaklarına yerleştirip belini hafif büktüğü birkaç saniyenin ardından nefesini düzene sokarak yeniden yürümeye devam etti. Döner kapıdan içeri geçtiğinde kulaklıklarını boynuna indirmiş, alnındaki ıslaklığı kuruluyordu. Bu ana kadar her şey güzel ilerlemişti aslında hiçbir sorun yoktu. Nadir açılan sorunsuz sabahlarından birini yaşadığı için aslında bir hayli şaşkındı Hande ama bu şaşkınlığı uzun sürmedi. Asansöre doğru ilerlerken bakışları aniden resepsiyonda duran tanıdık yüze rastladı. "Zehra?" dedi şaşkınlıkla ve kaşlarını çatarak gördüğü manzarayı anlamaya çalıştı.

Genç kız resepsiyonda yalnız değildi ve yanında zarif ince bir kadın daha vardı. Yabancı kadının duruşu, tavırları kendinden emin bir şekilde sergilediği cesareti Hande'yi şaşırtmıştı. Zehra hanımı tatmin edebiliyordu. O sinir küpü, sürekli kendisine laf sokmaya meraklı cadı gülmeyi başarıyormuş meğerse. Asansörde onunla aynı metrekareyi paylaşmaya dayanamayıp kendisini dışarı attığına daha dün sabah tanık olmuştu oysa şu an elinde olsa dibindeki kadının ağzının içine düşecekti. İzledikçe öfkelendiğini fark etti Hande, çattığı kaşları alnını acıtıyordu neredeyse. Ne diye izliyordu ki sanki? İşi gücü yok muydu onun? Duş alması gerekmiyor muydu? Yüzünü önüne dönerek hızlı bir şekilde asansöre doğru yürüdü. Huzurlu bir yüzle çıktığı otele öfke patlamasıyla giriş yaptığından habersiz asansöre bindi. Ancak bir şeyden daha habersizdi Hande. Ardında bıraktığı genç kız peşinden kıkır kıkır gülüyordu...

Duşu can sıkıntısıyla aldıktan sonra birkaç saat odasında vakit geçirdi. Hafta boyunca katılacağı defilelere ne giyeceğini ayarladıktan sonra kendisine bir hafta boyunca gününü dolu dolu geçirebileceği bir program çizdi. Londra sanat şehriydi, hiçbir şey yapmayıp sokaklarda boş boş dolaşsa bile şehrin dumanlı görüntüsü, kar gibi kuru ve serin havası, kalabalık insanlarıyla kendisine binlerce hayal malzemesi yaratabilirdi. Her gün bir saat yeşil vadiye inip kitap okuyacaktı mesela. Bu garantiydi işte...

Bir zaman sonra sıkıldığını fark etti Hande. Yayıldığı kanepeden başını sağına dönerek sehpanın üstüne baktı. 10 tane kahveyi art arda gömmüştü ve biraz daha odada kalsa muhtemelen kafein komasına girecekti. O yüzden de ayağa kalkarak elindeki sigara izmaritini küllüğe bastırdı. Gidip biraz Simge ve Cansu'nun enerjisini emebilirdi. Ne düşündüğünü bilmeden düşün düşün kafayı yiyecekti yoksa.

"Hande neredesin sen Allah aşkına?"

Kardeşinin odasına girer girmez karşılaştığı muamele kapıda durmasını sağladı. Aklını mı kaçırmıştı bu kız? Yersiz heyecanının nedeni neydi?

Hercai / GxG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin