*15*

1.7K 147 56
                                    

Keyfiniz yerine gelsin diyeeeee size minnoş bir bölüm bıraktım :)


Köye vardıklarında temiz oksijen ve yağmura karışmış toprak kokusu karşıladı kızları. Hande yol boyunca araba kullandığı için yorgun ve bitkindi. Artı olarak bir de beyin yorgunluğu vardı üzerinde, günlerdir düşün düşün bir sonuca varamadığı gibi boş yere kendini yiyordu. Ancak en azından burada birazcık da olsa dinlenecekti. Tabii yanında yürüyen ve düşüncelerini esir alan kız izin verirse...

"Sessizsin?"

Zehra'nın tebessüm ederek sorduğu soruda hal hatır sormak gibi bir merak yoktu tabii. Yorgunluğundan istifade şimdi de o Hande'yle kafa buluyordu.

"Hayret konuşacak bir şeyin yok."

"Bence en azından bu gecelik beyaz bayrak kaldıralım. Seninle didişmekten ziyade birazcık dinlenmek istiyorum. Çok meraklıysan didişmeye sevgilini ara. Umarım sana dün gecenin hesabını sorarken bütün enerjini de tüketmiş olur."

"Gözünü bu kadar mı korkuttum ya?"

"Bilmem...?!"

Hande kendi geçtiği kapıyı Zehra'nın da geçmesi için açık tuttu. Bu tatlı atışmalarından şikâyetçi değildi ama Zehra'nın kocaman tebessümle yüzüne gülümseyişinden şikâyetçiydi. 

"Kızlar gelin yemek söyledik."

Kendilerinden önce varan kardeşi ve arkadaşları dairevi bir masanın başında oturmuşlardı. Şöminenin çıtırtısı, hazin jazz müziğinin ahenkle salonu dolduruşu ve ortama ayak uyduran loş ışıklar huzur kokuyor gibiydi.

"Gel sende şöyle geç."

Masada Zehra'yla kendisine ayrılan yer yüz yüze bakan sandalyelerdi yine. Zehra geçen seferki akşam yemeğini anımsayarak gülümsediğinde Hande de az da olsa dudağını kıvırdı. Geldiği çok olmamıştı ama çok anı biriktirmişlerdi. Arkadaşlarıyla da sandığından iyi geçiniyordu hatta ve bu durum Hande'yi şaşırtan en büyük nedendi. Gelir gelmez bir muhabbetin içine katılmıştı bile. Tez canlılığı şaşırtıcı derecede güzeldi.

Çok geçmeden garson masaya tereyağı ve taze otlarla sote edilmiş, üzerine hafif bir sos gezdirilmiş alabalıkları servis ederken Eda Zehra'ya "Hakikaten ateş etmesini biliyor musun?" diye sordu.

Zehra, "Evet" diye yanıtladı. "Saliha öğretmişti, kendisi atış yaparken rekabet edebilecek biri olsun diye"

"Rekabet edebilecek kadar ilerleye bildin mi bari?"

Zehra başını salladı, mum ışığında saçları alev alev ışıldıyordu. "Hem de nasıl. İnanması güç ama elime tüfeği ilk verdiğinde, talimatları dinleyip söylediği gibi yaptım. Nişan aldım ve hedefi vurdum, pek de zor görünmemişti"

"Ya sonra?"

"Daha da kolaylaştı" Zehra sırıtarak göz kırptı. Hande bu yeni davranışını çocuksu huylarına oldukça yakıştırmıştı.

"Ben de kılıç severdim" dedi Eda. Kardeşim Can'la eskirim yapardık. Bileğinin iyi olması gerekir sadece o kadar.

Zehra "Bir de görüşün kuvvetli olmalı" diye ekledi. Hande'nin tek kaşı alayla havaya kalktı. Her şeyi de bilmese şaşırtırdı zaten.

Eda heyecanla "Rusya'da halat çekme oynar mıydınız?" diye sordu.

"Evet, hep de erkekler kızlara karşı olurdu."

"Ama bu pekte hakkaniyetli bir gruplaşma sayılmaz, değil mi? Çoğu zaman erkekler bilek olarak daha güçlüdür yenmeleri kaçınılmaz"

Zehra kurnazca gülerek "Hayır her zaman değil" dedi. "Eğer kendilerine bir ağacın olduğu bir yer seçip, çekerken halatı belli etmeden ağacın gövdesine dolamayı başarırlarsa, kızlar da kazanabilir"

Hercai / GxG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin