Sabah uyandığında Malfoy’un üstünde bulunmadığına sevindi. Aslında belki olmamasının sebebi Malfoy’un orada olmamasıydı. Kaşlarını çatıp etrafına bakarken oda boştu. Oflayarak saate baktı. Kahvaltı saatiydi. Muhtemelen yine geç kalmıştı. Malfoy’u görünce niye erken uyandırmadığı konusunda sıkı bir azarlamayı aklına kazırken homurdanarak sıcak yataktan kalktı ve üstüne değiştirmeye gitti…
Aşağı indiğinde arka bahçenin birkaç ‘hevesli’ genç tarafından ellerinde büyük boy çöp poşetleriyle dezenfekte edilmeye çalışıldığını gördü. Onlara talimat veren büyüklere yakalanmadan sinsice bahçenin temiz köşesine kurulan masaya ilerledi. Sofra yeni yeni kuruluyor gibiydi. İç çekip masada tanıdık ararken bahçe kapısı açıldı ve Malfoy ve o nedime kız-Hermione adının Sophie olduğunu öğrenmişti- girdi. Ellerinde ekmek sepetleri vardı ve Malfoy onun geçmesi için kapıyı açık tuttu. Gülümseyerek bir şeyler konuşuyorlardı. Hermione çevresine bakıp onu gören kimsenin olup olmadığına baktı ardından yine ona doğru yaklaşan çifte döndürdü gözlerini. İçinde tarif edilmez bir ateş tutuşmaya başlamıştı.
‘Adi herifi daha dün uyarmadım mı ben?’ Sanki bilerek yapıyor gibiydi ama Malfoy onun girdiğini bile görmüş olamazdı. Sinirle ayağını olduğu yerde tıpırdattı ve ne yapacağını düşünmeye başladı. Şimdi karısı olarak onu kıskanması gerekiyordu. Aslında içinde kükreyen bir öfke vardı ama bu ya Malfoy onu zorladığı için ya da rolüne kendini kaptırdığı içindi. Eğer âşık bir eşse-ki öyle olmalıydı yeni evliydiler- o zaman gidip o kadının sarı ipek gibi saçlarını yolmalıydı. Ama ortada bir kavga çıkarmakta istemediği şeylerdendi. Daha da yaklaşan çiftle seslerde uğultu halinde kulaklarına ulaşıyordu. Malfoy onu güldürecek bir şeyler söylüyor gibiydi. Aslında Malfoy her zaman ki gibi konuşuyordu. Havalı, kibirli, vurdumduymaz. Hermione’yi çıldırtan konuşmaları ondan başka herkese tatlı geliyor olmalıydı. Çünkü kız neredeyse oğlanın ağzına düşecekti. ‘Aptal’ diye düşündü sonra duraksadı ‘aptallar’. Kızın niyeti belliydi aslında ondan şüphe yoktu ama Malfoy hiç aldatıyora benzemiyordu. Hermione onun kendisini fark etmesini bekledi ama oğlan onun olduğu tarafa bakmıyordu. Yanındaki kıza karizmatik bakışlar atmakla meşguldü. Aslında Hermione kızı incelediğinde güzel olduğunu kendine itiraf edebilmişti. Onda Malfoy’un ilgilenebileceği tek şey bu olmalıydı. Kendi kendine güldü Hermione. Malfoy kitap içine düşen birisine ilgi duymayacaktı tabii. Yakışıklığının getirdikleriyle elbette kadınlarda bundan fazlasını arıyordu. ‘Yine de’ dedi Hermione, bu arayışını burada, onunla evliyken, bütün ailesinin gözü önünde yapmamalıydı. İçindeki öfkenin neye olduğunu ya da kime olduğunu ya da ne olduğunu bilmiyordu. İlgilenmiyordu da. Tek ilgilendiği bu durumun kendisine zarar verdiğiydi. Ve o adi kadın bu anı bozamazdı. Tam atılacakken duraksadı. Önüne biri çıkmıştı. Larkin. Hermione gözlerini devirmemek için büyük bir uğraş verdi ve geriledi.
“Günaydın.” Dedi genç adam çarpık bir gülümsemeyle. Cevap vermesi gerekiyordu. Adamın kendisinden kaçtığını ve ondan hala etkilendiğini sanmasını istemedi.
“Günaydın-“
“Ve hoşça kal.” Dedi arkadan gelen Jenny ve Hermione’yi kolundan tutup masanın baş taraflarına götürdü. Öfkeli görünüyordu. Hermione kaşlarını çatıp kolunu kızdan aldı.
“Ne var?”
“Hermione,” dedi burnundan soluyarak. “O serseriyle nasıl konuşursun? Maria sizi görse onun-“
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Evli Miyim? (Dramione)
FanfictionHermione Granger ailesini kaybettiği büyük savaştan sonra eline geçen bir mektupla büyük bir mirasa konduğu ancak buna sahip olması için evlenmesi gerektiğini, evlenmesi için de tek seçeneğinin hapisteki "eski dostu" Malfoy olduğunu öğrendiğinde çok...