İki Hain

407 43 2
                                    

      Gecenin bir yarısı kapı çaldığında, Sirius'la yeniden sevgili olmamızın arkadaşlarımızı ne kadar rahatlattığını düşünüyordum. Lily'nin benim yanımda ondan konuşmaktan kaçınmasını ya da James'in ilişkimiz hakkında yaptığı espri yapmayı bırakmasının onları da zorladığını görmüştüm. İlk öğrenen tabii ki Remus olmuştu, ertesi gün Sirius'u rahat bir şekilde evin içinde dolaştığını gördüğünde. Önce ne olduğunu anlayamamış sonra yüzünde kocaman bir gülümseme belirmişti.

Lily ise, ''Biliyordum siz ikiniz sadece bunu farketmeyecek kadar gerizekalısınız,'' demekle yetinmişti ki, kendisi 7 yıl boyunca James'ten nefret etmişti.

James, derin bir iç çekmiş ve ikimizi de sarılmıştı. Sanki ikimiz ölümden dönmüşüz gibi davranmıştı.

Dolunay olduğundan şimdi hepsi Potterlardaydılar, ben gitmemiştim çünkü onlarda zaten Potterların evine girmemişlerdi. Potterlar ejderhalardan bulaşan bir hastalığa yakalanmışlardı, bu yüzden karantinadaydılar. Aslında bu iyi bir şeydi çünkü ikisininde güvende olduğunu biliyorduk. Evde kalıp, her ay yaptığım gibi midemde bir bulantıyla onların sağ salim dönmesini bekliyordum. Şu kurtadam iksirinden ise henüz haber yoktu, tamam biraz acıyı azaltacak bir iksir bulmuştu ama daha devamı gelmemişti.

Gece kapı çalındığında ise midem daha da bulanmaya başladı. Saat 2'de kim gelebilirdi ki? İyi bir şey olmadığı kesindi. Asamı ve silahımı alarak kapıya gittim, kalbim küt küt atıyordu. Işıklar kapalıydı bu yüzden beni göremezdi. Ya Ölüm Yiyenler beni öldürmeye geldilerse? Ya evi tespit ettilerse? Kapıyı çalarlar mıydı ki? Gözetleme deliğinden baktığımda karanlıkta sadece bir erkek silüeti görünüyordu, duvara yaslanmıştı.

''Kim o?'' İlk başta Sirius zannettim, çünkü saçları onunki gibi uzundu.

Derinden gelen güçsüz bir ses, ''Carmen... benim,'' kesik kesik konuşuyordu.

Gelenin Regulus olduğunu anlar anlamaz kapıyı açtım. ''Hey, iyi misin?''

Kafasını hayır anlamında salladı, ses çıkaracak hali yok gibiydi. Dizlerinin üzerine düşmeden önce onu içeri alıp, kapıyı kapattım. Onu takip eden kimse yok gibiydi.

Onu yarı sürükleyerek, koltuğa kadar taşıdım. Adım atabiliyordu ama ağırlığının bir kısmını bana vermişti ve ağırlığı altında eziliyordum.

Koltuğa uzanınca onu inceleme fırsatı buldum, üzerindeki kıyafetleri toz içinde kalmıştı, pantolonunun dizleri yırtılmıştı. ''Regulus neyin var?'' Ona sordum ama ne olduğunu biliyordum. James'i bu halde görmüştüm.

''Cruciatus.''

Hemen yukarı çıkıp ağrı kesici iksirlerden getirdim. Tozlanmış ve birbirine dolanmış saçlarının bulunduğu kafasından kaldırıp iksirleri içirdim. İçirdikten sonra kendinden geçti, nabzı normaldi. İksirlerin etkisinden uyuyor olmalıydı. Çok kötü görünüyordu, sanki 10 kilo vermişti, gözlerinin altı çökmüş ve kararmıştı. Elmacık kemiğinde bir morluk vardı, elleri sıyrıklarla doluydu. Vücudunu kontrol ettiğimde açık bir yarası olmadığını farkettiğimde, ayakkabılarını çıkartıp üzerine bir battaniye örttüm.

Ona ne olduğunu bilmiyordum ama beni derinden etkilemişti. Bir çocuktu, ne ailesi tarafından gerçekten sevilen birisi ne de arkadaşları tarafından. Tamamen kaybolmuştu. Neden onu daha önce kendi tarafıma çekmedim ki? Neden ona sevgiyi göstermedim?

Bir süre tekli koltukta uyumuşum, sıçrayarak uyandım. Hala geceydi ama saat 7 olmuştu. Hava aydınlanmak üzereydi.

''Regulus...'' diye seslendim uyanmayacağını düşünerek.

Under StarsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin