80's

338 31 5
                                    

Yeni bir on yılın başıydı, o herkesten duyduğumuz efsane çağa gelmiştik. 80'ler. Noel çoktan geçmişti, sıra yılbaşı gecesindeydi. Artık iyice evden çıkamaz olmuştuk. İnsan özellikle bu özel günlerde dışarı çıkmak istiyordu. Dışarıda sıcak bir kahve içip, kurabiye atıştırıp sonrasında Noel alışverişi yapmayı, ancak Voldemort kutsal tanımadan katliamına devam ediyordu.

Bu kadar insanın öldürme meraklısı olabileceğini düşünmemiştim öncesinde. Savaşta sadece filmlerde gördüğüm bir şeydi. Vatanını savunmak için milyonlarca askerin birbirini öldürmesinden oluşuyordu. Askerlerde bunun için birer piyondu. Vatan adına savaşa katılan yaşlı erkekler kontrolündeki delikanlılardı. Çoğu zaman bu savaşlar bile gereksiz geliyordu bana. Ama dediğim gibi savaş, tarih dersinde bahsedilen ve filmlerde izlenilen bir şeydi benim için. Bu kendilerine Ölüm Yiyen denilen tarikatın vatanı korumak gibi bir amaçları da yoktu. Sadece sapkın bir adamın arkasından gidip sapkınca öldürüyorlardı.

Noelde bu yüzden evde duruyorduk, tabii ki markete çıkıp, arada da olsa bir yerlerde yemek yiyorduk. Nadiren Potterları da görüyorduk ancak Noel günü gitmemeyi tercih etmiştik. Voldemort, Noel günü birilerini öldürmek isteyebilirdi. Sadece kartla birbirimizin Noel'ini kutlamıştık.

Yılbaşı gecesi ise, gelecekten bir film açmıştım. Artık Regulus'tanda bir şeyi saklayacak enerjim kalmamıştı. O her geldiğinde telefonumu ya da bilgisayarımı saklamak benim için bir yük olmuştu. Bir gün söyleyivermiştim. Regulus, ben gelecekten geliyorum, dediğimde sadece omuz silkmişti.

Hepimiz bu yaşam döngüsünden sıkılmıştık, sürekli evde durmaktan, insanların öldürülüşünü izlemekten ve buna engel olamamaktan... Geriye hortkuluk bile kalmamıştı. Sadece Voldemort'u öldürmek yeterliydi. Ama o gücünün doruğundaydı. Ölüm Yiyenler o kadar çoktu ki!

Yaşadıklarımı yazmaya başlamıştım sıkıntıdan. Belki ileride bir muggle yayınında bastırırdım. Kendi kendime bu düşünceme güldüm.

''Ben alışverişe çıkacağım,'' dedi Sirius. Yılbaşının ertesi günüydü. Bugün akşam Potterlara gidecektik. Tehlikeliydi ama evde boş boş oturup kendimi öldürmeyi istememde tehlikeliydi.

''Tamam,'' dedim Sirius'a istediğim bir şey yoktu.

Sirius gittikten sonra Regulus'un yanına oturdum. ''Sende geliyorsun değil mi?''

''Bunu diyeceğimi düşünmezdim ama evet bende geliyorum.''

''Sıkıntı insana neler yaptırıyor.''

''Sorma,'' dedi Regulus.

''Ama gerçekten sıkıntıdan mı?'' dedim Regulus'a. ''Yani onlardan sende hoşlanıyor olmalısın.''

Regulus gözlerini kaydırdı. ''Aman Carmen. Evet hoşlanıyorum. Hoşuna gitti mi?''

Gülümsemem büyüdü. ''Evet biraz daha anlat.''

''Yani, Sirius'un James'le neden arkadaş olduğunu görebiliyorum. Öncesinde de görüyordum ama şimdi çok daha iyi anlıyorum. Sirius gerçekten çok şanslı ve çoğu zaman onu kıskanıyorum,'' dedi Regulus bir anda ciddileşmişti. ''Biliyorsun Hogwarts'ta arkadaşlarım... Arkadaşım zannettiğim insanlar vardı ama onlar sadece 'güç' için yanımda duran insanlardı. O kadar. Ama James ve Sirius ya da James ve Regulus-

''Anladım bu üç kombinasyondan biri.''

''Evet işte onların arkadaşlıkları benim bildiğimden çok farklı.''

''Evet. Peki neden kıskanıyorsun ki Sirius'u? Artık onunla yakınsınız.''

''Biliyorum, hem o James'le ve Remus'la tanışma fırsatı olduğu için hem de kendimi böyle bir arkadaşlık için geç kalmış hissediyorum.''

Under StarsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin