August

869 61 19
                                    


      Jane Austen romanındaydım sanki, bu ev insanı geçmişe götürüyordu, huzurlu bir geçmişe. Üç katlı taştan bina, göle bakan ön cephe, taştan bir patika, çiçekler, çilekler, evin cephesine kadar tırmanmış sarmaşıklar ve sarhoş eden hanımeli. Rüyalarımda dahi hayal edemeyeceğim kadar huzurluydu. Doğadan ne kadar uzak kaldığımı şu ana kadar tatlı çiçek kokularını alarak, arkadaşlarla ve yıldızların altında sandalye başında oturana kadar farketmemiştim.

Böyle iyi hissetmemde Potterların büyük rolü vardı, beni evlerine davet etmişlerdi. Lily va Çapulcularla birlikte. Öyle aidiyet hissediyordum ki bu an geçmesin istiyordum. Burada dışarıya oturup bir kanvasa resim yapmak ya da piyona çalmak istiyordum. İkisini de becerememem önemli değildi.

Kazadan birkaç gün sonra toparlamıştım, arkadaşlarım evlerine gittikten sonra da normal halime yani hiçbir şey yapmamaya geri dönmüştüm. Günceyi sanki büyücülerden koruyacakmış gibi babamın kasasına kilitlemiştim. O günden beri orada duruyordu. Ağustos ortasında Matthew Londra'ya gelmişti ve onunla şehri alt üst etmiştik, tüm o gizli bahçeleri, bilinmeyen tarihi mekanları ve mistik kafeleri gezmiştik. Yine de artık ikimizde bizden bir şey olmayacağından hem fikirdik, bu konuda oldukça mutluydum. Zaten bir şey gelişmemişti aramızda sadece ilgiydi o kadar ama onunda ne düşündüğünü bilmek beni rahatlatmıştı.

O kadar büyülüydü ki ilk geldiğim gün doğum günümü bile kutlamışlardı. Böyle bir kutlamayı hiç beklemediğim için çok şaşırmış ve heyecanlanmıştım. Doğum günü kekimi yerken hediyelerini vermişlerdi. Lily, ortamın ışığına göre renk değiştiren bir ruj almıştı; James, bir ukulele; Remus, 90 derece aynaları olan bir gözlük almıştı böylece yatarak kitap okuyabilecektim; Sirius, ısıtıcı olacak şekilde büyülenmiş bir çift siyah deri eldiven almıştı, Peter ise imla düzeltici tüy kalem almıştı. Hepsinin hediyesine bayılmıştım, Peter'ın hediyesi bile çok kullanışlıydı. Gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Remus gözlerime gözlükleri taktı ve hemen deneme yaptım, süper bir şeydi gerçekten. Boynumu bükmeden kitap okuyabiliyordum. Çocuklar bunun çok gülünç ve sinsi olduğunda karar kıldılar. 

''Biz senin evindeyken gelen hediye kimdendi?''

''Matthew'dan dı.'' diye cevap verdim Lily'e. Onun benim doğum günümü zamanında kutlamış olması canını sıkmış olmalı ki, gözlerini devirip ne aldığını bile sormadı. Matthew, bir kırmızı kapaklı üzerinde notalar olan bir günlük almıştı.

Okulun açılmasına bir hafta kalmıştı şimdi, hem heyecanlıydım, Hogwarts'ı çok özlemiştim hem de Potterlarda çok mutluydum.

''Biraz daha çay?'' dedi Mr. Potter hepimize. Lily ile ilk kez tanışmışlardı ve ikiside Lily'i çok sevmişti yani onu kim sevmezdi ki zaten? Oğullarının yaptığı seçimden gurur duyuyor gibiydiler.

''Ben getiriyorum.'' James çay için içeri girdi.

Geldiğinde, ''Şarkıya ne dersiniz?'' dedi.

''Mükemmel olur.'' Dedi Mrs. Potter. Çok tatlı bir kadındı, çok nazik, çekici, komik ve aynı zamanda becerikliydi. Mr. Potter'la çok uyumluydular. Onların kavga edebileceklerini düşünmek bile imkansızdı.

Under StarsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin