Fleamont ve Euphemia Potter

391 39 4
                                    

      Düğünden sonra Dumbledore ile görüşmelerimiz sıklaşmıştı. Dumbledore çoktan Slytherin'in kolyesinin nerede olabileceğini bulmuştu. Geriye sadece gidip onu oradan almak kalıyordu. Dumbledore'la gitmek için hepimiz gönüllü olmuştuk ama Profesör hepimiz gitmesine gerek olmadığını söylüyordu. Onunla gideceklerden Lily ve Sirius'u seçti. Neden bu seçimi yaptığı bilinmezdi ama o Sirius'un adını söylediğinden beri iyi hissetmemeye başlamıştım.

''İksiri ben içeceğim, Ms. Silver'ın dediğine göre bir anda çok susayacağım. Büyünün işe yaramadığını söylediğinden yanımıza bir şişe su alacağız.''

''Profesör, kolyenin imitasyonunu hazırlamıştım,'' dedi Remus ve cebinden bir kolye çıkardı. Kolyenin üzerinde S sembolü vardı ve içi açılabilen bir kolyeydi.

''Başarılı bir kopyalama olmuş Mr. Lupin.''

''Teşekkürler Profesör, James'le beraber yaptık.''

James övgüleri almak için burada değildi, ailesinin yanındaydı. Potter'ların durumu oldukça kritikti, Mary bize günde 3 kere haberdar etmek için geliyordu, her geldiğinde kötü haber verecek diye kalbim ağzıma geliyordu. Herkesin bu son 1 ayda ne kadar yıprandığını görebiliyordum. Kolye işini belki erteleyebilirdik ama insan büyücü dünyasında neyin ne zaman olacağını bilemiyordu. Ben bile.

Dumbledore, Lily ve Sirius ertesi sabah evden beraber ayrıldılar. Dumbledore hariç ikisine de sıkı sıkı sarıldım. En ufak bir şeyde bize haber vermelerini iyice tembihledim. Onlar yokken Remus'la ikimiz koltukta her zaman oturduğumuz yere oturduk ve ne yapacağımızı bilemez bir biçimde ses çıkarmadan öylece bekledik. Ama bu şekilde vakit geçirmek imkansızdı ve beklemenin verdiği o bunaltıcı duygu insanı bitiriyordu. Bende odama çıkıp muggle yöntemiyle tüm dolabımı düzenlemeye karar verdim. Regulus tüm süreç boyunca odasından hiç çıkmamıştı.

Öyle iç karartıcı bir gündü ki, gökyüzünde gri bulutlar dışında hiçbir şey yoktu. Sanki kuşlar bile artık bu berbat dünyayı terk etmişlerdi. Hiçbir şey yapmadan Sirius'a sarılarak uzanmak istiyordum. O beni tüm bu dertlerden korurdu.

Yaklaşık bir saat kadar ayırma, katlama ve yerleştirme yaptıktan sonra Remus yukarı çıktı. Ağır adımlarla yürüyordu, saçları dağılmış ve gözleri kızarmıştı. Kapının girişine yaslandıktan sonra arkasından minicik Mary çıktı. Ne yapacağını bilemez haldeydi, parmaklarını kıpırdatıp duruyordu.

Remus, sürekli kırılan sesiyle, ''Euphemia ve Fleamont...'' dedi.

Ne olduğunu biliyordum, en kötü ihtimali tahmin edebiliyordum ama yine de içimdeki o minik umut Remus'un devamını söylemesini beklememi söyledi. Ama Remus konuşamıyordu.

Remus yerine Mary konuştu, St. Mungo'stan gelmişti bu haberi vermek için, ''Gittiler, Potter'ların ikisi de çeyrek saat arayla vefat etti,'' dedi.

Gözyaşlarım öyle hızlı boşaldı ki, görüşümü kaybettim. Gerçek olamazdı, Euphemia ve Fleamont'un olmadığı bir dünya öyle renksiz ve soğuk bir dünya olurdu ki! Beynim bu bilgiyi kaldıramıyordu. Sadece ağlayabiliyordum ve Remus'un bana sarılışını hissediyordum.

Harry'i asla tanıyamayacaklardı, gurur duyacakları torunlarını tanıyamayacaklardı. Ben zaten bunu biliyordum ve önleyememiştim. Harry'de onları tanıyamayacaktı, sadece bizden duyacaktı sanki bir hikayeymiş gibi.

Bir anda kendime geldim, ''James nerede? Onu görmem lazım,'' dedim.

''James eve gitti. Potterlar, tüm eş dost orada toplanacak,'' dedi Mary gözyaşları arasından.

Under StarsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin