*İyi okumalar
Okul insanın evidir diyenler, beni görse 'ev insanın okuludur' diye cümleyi değiştirirlerdi. Annem işi eve getirmeyeyim diyen bilinçli ebeveynlerden değildi. Okulda müdür yardımcısı evde direkt müdürdü. Bu yüzden ne olursa olsun, geceyi Eda'larda geçirmeliydim. Okuldan gelir gelmez onların evine koşmuştum. Annem biraz sonra gelirdi. Onla yüz yüze gelmek istemiyordum. Okuldaki kavgamızdan sonra her zamanki gibi idareyle olan ilişkimizi tazelemeye gitmiştik. Herkes bizden bıktığından kısa bir tazeleme olmuştu. Okuldan atmıyorlardı çünkü zaten atılmışların olduğu bir okuldaydık. Uyarıp, azarlayıp gönderiyorlardı. Bu lise de bıçaklı kavgalar gördüğünden, saç-baş olayını umursamıyorlardı. Benim savaşım okulda değil burdaydı. Annem, eli maşalı anadolu kadınlarındandı. Çocukken beni oklavayla mahalleler arası kovalardı. Müdür yardımcısı olunca, bir ismi var diye daha kibar davranmaya çalıştığından artık evde kovalıyordu.
Eda'nın annesi Neriman teyze okuldaki olayı annemden öğrenip, bize küçük bir azar çekmişti. O kadar küçüktü ki 'Siz beni öldüreceksiniz yeter artık! Elinizi yıkayıp yemeğe gelin.' diye bitmişti. Şimdi sofrada oturmuş onun müthiş dolmalarını gömüyordum. Savaşa girmeden önce beslenmek önemliydi. Vücudumun dinç olmasına ihtiyacım vardı. Bir umut buraya gelsem bile, annemin kalmama izin vermeyeceğini biliyordum.
Eda, annesi çalan telefonuna bakmaya gidince "Yasemin'i kenarda kıstırsak mı?" diye sordu.
Ben canımın derdindeydim, Eda canımı daha beter almanın.
"Annem de beni kıstırır. Hem kız pert oldu zaten. Bırakalım gelecekse kendi gelsin."
Eda aklına görüntusü gelmiş gibi ellerini birbirine vurup kahkaha attı.
"Fadime nasıl yaptıysa bıyığından bir kıl çekip, onun ağzına soktu."
Gözlerim irileşirken görmediğim görüntü zihnimde oluştu. Kendi derdimi unutup, bunun için gülmeye başladım. Ben gülünce, Eda biraz daha kahkaha atmıştı. Annesi gelince hızla gülümsememizi kesmiştik. Kavga ettiniz hala gülüyorsunuz deyip bize dalabilirdi.
"Eyfel, annen gelmiş."
Az önce arayanın annem olduğunu öğrenince, çatala sapladığım dolmayı bıraktım.
"Neriman abla, kalmak istediğimi söyledin mi?"
"Çok sinirliydi. Gelsin hemen deyince, hiç diyemedim."
Öksürüp, masadaki suya uzandım. Bundan kaçışım olmayacağıni biliyordum ama umudum da bir yerlerime kaçmıştı.
Eda şerefsiz bir arkadaş olduğundan "Yaralarını sararım." dedi.
Yara alacak kadar dayak yemiyordum. Annem kovalayıp, adrenalimi görmekten zevk alıyordu. Bana vurduğu olmamıştı. Terlik fırlatan annelerdendi.
"Eline sağlık Neriman abla. Gideyim ben."
Eda "Git bari" deyince, çaktırmadan ona el hareketi çektim. Dudaklarını oynatıp 'çok ayıp' dedi. Kapıya ilerleyip, arkamdan gelen Neriman teyzeye "Kazam mübarek olsun." dedim.
"Hakettiniz eşekler sizi."
Eda bana arkadan gülünce "Bu benden çok kavga etti" deyip sattım onu. Ben gittikten sonra o da yemediği azarı yese fena olmazdı. Neriman abla ona dönünce, öpücük atıp evden çıktım. Ayakkabıların üstüne basıp, sürünerek karşı eve geçip zili çaldım.
'35 saniye' saymıştım ve kapı hızla açılmıştı. Annem takım elbisesini çıkarmış pijamalarını giymişti. Öbür türlü beni kovalayamazdı tabi.
"Geç içeri Eyfel hanım."
Hanım olduysam, kafam gidecekti.
"Annelerin en güzeli, hoşgeldin."
"Geç geç!"
Yalakalığım gram işe yaramayacağını söyleyen ses tonuyla içeri girdim. Kapıyı arkamdan çarpıp irkilmeme neden oldu.
"Seni gözümün önünde ol diye kendi liseme aldırdım ama beni buna yine pişman ettin!"
Kafamı eğerken bir şey diyemeyeceğimi biliyordum. Başta başka bir anadolu lisesindeydim. Orda öğretmenle kavga edince 'ya seni örgünden uzaklaştıralım ya da siktir git' demişlerdi. Annem de başka bir lisede yine aynı şeyleri yaşarım diye beni kendi okuluna aldırmıştı. O var diye daha sakin olmamı umuyordu. Zaten, daha sakindim. Diğerlerinin aksine hocalara bıçak çekmiyor, arabalarını çizmiyor ya da evlerine gidip onları dövmüyordum. Bu tip öğrenciler varken bana şükretmesi lazımdı. Bunu düşünmeme rağmen bir şey diyemememin nedeni onu düşürdüğüm konuydu. Müdir yardımcısının kızı idarelik olunca, müdür yardımcısının otoritesi ve ismi de harap oluyordu.
"Ben sana bir önceki kavganda bu son olsun demedim mi!"
"Anne, kızları yalnız bırakamazdım."
İyice sinirlenmiş gibi gözleri irileşirken, kovalama başlamadan savunmamı yapmam gerektiğini farkettim.
"Hem yemin ederim bu sefer dibine kadar haklıyız. Yasemin, kızın birinin görünüşüyle alay edip ona dalaştı. Fadime'yi biliyorsun bu konularda hassas. O yüzden istemsizce dahil olduk."
Fadime'nin görünüşüyle sorunu yoktu. Olsa, ilk başta aldırdığı bıyık ve kaşlarını üşendiği için aldırmayı kesmezdi. Onun sorunu, görünüşüyle sorunu olanlarlaydı. Annemin çatılan kaşlarıyla, açıklamaya devam ettim.
"Anne diğer kızın halini görmeliydin. Kavgada dayak yiyen kızlar onun kadar çökmemiştir."
Yüzüme birkaç saniye baktıktan sonra düşünüyormuş gibi durdu. Derin bir nefes verip "Kimdi diğer kız?" dedi.
"Bilmiyorum."
Kafasını sallayıp "Bu sefer, sadece bu sefer görmezden geleceğim Eyfel. Bu da kavgayı birini savunmak için yapmış olduğunuzdan ama bir daha olmayacak. Anladın mı!" dedi.
Sesi sonlara doğru yükselince hızla kafamı salladım.
"Telefonunu ver."
Görmezden geleceğim deme şekli buydu işte. Olay uzamasın diye cebimdeki telefonu ona uzattım. İki hafta sonra geri alırdım.
"Tekrar Eda'lara geçeyim mi? Yemeğim yarım kaldı."
Sertçe "Odana geç, ders çalış." deyince zorlamamak için kafamı tekrar sallayıp odaya ilerledim.
Ders çalışacağım yoktu tabi. Ben tembel bir insandım. Odama girip, kendimi çalışma masamın sandalyesine attım. Çok gecmeden gelip beni kontrol edecek, ardından mutfağa gidip yemek yapacaktı. Bu yüzden masadaki kağıtlarla oyalanıyormuş gibi yaptım. Kağıtların üstü çizdiğim karalamalarla doluydu. Resmim berbattı ama yine de çiziyordum. Herkesin bir şeyleri güzel olduğu ya da yeteneği olduğu için yapmasına gerek yoktu. Resmi seviyordum ve bunun için herkesin 'kızım berbat çiziyorsun' demesine rağmen devam ediyordum.
Tahmin ettiğim gibi annem 10 dakika sonra kapıyı aralayıp baktı. Ardından kapatıp, işine döndü. Ben de giden telefonumun ardından oyalanmak için yarım bıraktığım resmi dosyanın içinden çıkardım. Yamuk surat, eğik burun, çizgilerdeki siliklik ile bu beceriksiz resime hava katmak için soyut sanatı seviyorum diyordum. Picasso'nun çizdiği inek iskeletinden hallice olan resmime devam ederken aklıma yere düşen kızın kapşonlusu geldi. Başka da gelecek bir şeyini görmemiştim. Titreyen elleri ve yediği tırnakları da vardı. Elimdeki kalemi çevirmeye başlarken, kızın kim olduğunu merak ettim. Çevresinde onu umursayan kimse olmamıştı. Yalnız olmalıydı. Gerçi ben de çevremde olan onca insana rağmen yalnız hissediyordum. Onu düşünmemek için kafamı iki yana salladım. Kimsenin hikayesi beni ilgilendirmezdi. Ben kendi hikayemi yazmaya çalışıyordum ve o kız benim hikayemde yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek İçimlik Sigara (gxg)
General FictionTAMAMLANDI 'Çirkin' diye tabir edilen bir kızı, her şeyden güzel bulan başka bir kızın hikayesi