*iyi okumalar 🖤
Öğle tenefüsünde, üst kata çıkmadan Leva'nın yanına uçmuştum. Onu bizim için hazırladığı beslenme çantasını sıranın altından çıkarırken gördüm. Her ne kadar birlikte takılmak istesem de, sabahki muhabbetten sonra bizim kızları ekemezdim.
Leva kafasını kaldırmadığından geldiğimi göremiyordu. Çatasına peçete tıkıp, omzuna takarken kapıda dikilmiş ona bakıyordum.
Keşlik ortağım Ezgi "Eyfel hanım yine mi dal topluyorsun?" diye alayla konuşunca, elim cebimdeki pakete gidip "Bu aralar doluyum şükür." dedim.
Ezgi "Boşaltırız." deyince, "Sonra." diyerek ona sigara randevusu verdim.
Konuşmalarımızla sesimizi duyan kaplumbağa, başını kabuğundan çıkarmıştı. Kaşları kalkarken, şaşkın ifadesine gülümsedim. Yukarda buluştuğumuzdan beni burda görmeyi beklemiyordu. Yanına adımladığımda o da bana doğru gelmişti.
Merakla "Neden buraya geldin?" deyince, sınıfta kalmış az birkaç kişinin bize baktığını gördüm. Geçen serviste de aynı yüzler vardı. Ben ve Leva çok uyumsuz gözüküyor olmalıydık. Ben öyle düşünmesem bile, onların aklından geçen bu olmalıydı. Mahallenin camdan sarkan teyzeleri gibi bakıyorlardı.
"Bu öğlen pas geçeceğimi haber vermek istedim."
Anında düşen yüzü, canımı sıkarken parmaklarımı saçlarımdan geçirdim. Birlikte takılmaya alışmıştım. Şimdi bu rutini bozmak zor geliyordu. Onun da aynı hissettiğine emindim.
Dudaklarının bükülmesiyle, iyice ortaya çıkan çilleri, kısılan kocaman gözleri ve ifadesinden dolayı küçülen göz altındaki doğum lekesiyle, iç geçirdim. Tam şu an 'ne kadar tatlısın sen' deyip yanakalarını sıkmak istiyordum. Gözüme öyle şirin geliyordu ki, birine bakılarak iç çekileceğini de öğrenmiştim.
Sesi hoşnutsuz ve kısık çıkarken, elindeki beslenme çantasını kaldırıp "Bizim için mantı yapmıştım." dedi.
Aralanan ağzımla "Oha" dediğimde, asılan yüzüne rağmen güldü.
Beslenme çantasını indirip "İşin mi var?" diye sordu.
Eda'lara tuvalete gidip geleceğim dediğimden beni aşağıda bekliyorlardı. Şu an yine onları ekesim gelmişti. Leva'nın kalbime dokunan yüzü ve mideme dokunan mantısı bunun nedeni olabilirdi.
Çenemi sıvazlarken "Kızlar, onları ektiğimi söyleyip duruyor. Son zamanlarda hep senleyiz. Sen de onlarla tanışmak istemediğinden, arada kalıyorum." dedim.
Leva bunu bekliyormuş gibi bakarken, kafasını salladı.
"Çekindiğimi biliyorsun. Neyse, belki sonraki tenefüs hızlıca yemekleri gömeriz?"
Ben yokken, mantıyı yemeyecek olması, beni beklemesi belki çok normal bir şeydi. Yine de aramızdaki bağa benim kadar sahip olması hoşuma gitti. Benle yaptığı bir şeyi, tek başına yapmak istememişti.
"İstiyorsan benimle gel. Çekinceni atarız?"
Gözleri irileşirken kafasını hızlı iki yana salladı. Bu beni güldürmüştü. Beslenme çantasını tekrar sıranın altına koyup, dikleşerek bana döndü.
"Başka zaman belki. Hadi bekletme arkadaşlarını."
Sırasına oturup, gözleriyle kapıyı işaret etti. Adımlarım mıhlanmış gibi birkaç saniye öylece durdum. Sonra "Görüşürüz." deyip, zorla arkamı dönüp sınıftan çıktım. Onun yanından ayrılmak ne zaman bu kadar zor olmuştu bilmiyorum. Kendimi iyice kaptırdığım ilişki beni çok zorluyordu. Merdivenlerden inip, bahçeye çıktım. Bizimkiler kapının ordaki bankta oturmuş, bekliyorlardı. Yanlarına hızlı adımlarla giderken 'keşke Leva'da gelseydi.' diye düşündüm. Şimdiden rutinimin en önemli parçasının eksikliğini hissediyordum. Sonraki tenefüs 'tuvalet' deyip 10 dakika bile olsa onun yanında olacağımdan şanslıydım. Leva'ye gerçekten fazla bağlanmıştım.
Zaten alışkanlıklardan vazgeçmek zordu. O alışkanlıklar kendini sürekli tekrar eder hale gelince de duygusal bağ kurmak kaçınılamaz oluyordu. Benim durumumda buna biraz da hisler giriyordu. Her baktığımda zihnimde 'tatlı' ve 'tam benlik' kelimelerini oluşturan Leva, tüm hayatıma nüfus etmişti. Yaklaşık 1 aydır tanıdığım kızdan, tüm ömrüm onla geçmiş gibi kopamıyordum. Sadece geçirdiğimiz öğle saatleri, akşamları yaptığımız görüntülü msn sohbetleri ve sabah sms'leriyle vazgeçilmezim olmuştu.
Kızlar onları sonunda ekmememle ilgili hem sövüş, hem övüş yaparken ben yanımda yokken bile aklımda olan kaplumbağamı düşünüyordum.
Keşke düşüncemi biriyle ya da onunla paylaşabilecek kadar rahat olsaydım. Yeni yeni tanımladığım bu hisler beni yoruyordu. Kalbim düşüncesiyle bile kasılırken, Leva'nın karşısında yakında açık vereceğime de emindim. Beni zorlayan tüm bu duyguları kabullendiğimden, eskisi kadar korkak hissetmiyordum. Ama açığa verecek cesaretim hala yoktu. O yüzden umarım gizleyebildiğim kadar gizlerdim.
Düşüncelerim arasında kaybolmuşken, bacağıma yediğim tekme sarsılarak bulunmamı sağladı.
Eda'nın uzun bacağına bakıp "Kızım ne yapıyorsun?" diye homurdandım.
"Dalma dalma." deyip güldü.
Bacağını ittirip bankta yanlarına oturdum. Mantı yiyeceğim zamanı aç aç oturarak geçirmem harikaydı. Tam bu aklımdan geçmişken, Fadime her zamanki koşuşuyla kapıdan içeri girmişi. Elindeki poşeti görmemle "Kraliçe." dedim. Demek ki ben gelmeden onu yemek almaya göndermişlerdi.
Hepimiz alkışlayıp, onu pohpohlarken poşetin içindeki dönerleri elimize tutuşturdu. Ayranları da dağıttıktan sonra, yere oturup kendi dönerini açtı.
Koca bir ısırık alıp "Bir sıra vardı, çıkan herkesin hamilelik testi yaptırması gerekiyordu." diye homurdandı.
Eda "Bugün de elleştin şükür." deyince, Fadime ağzını açıp mide bulandırı görüntüyü ona sundu.
Eda hiç iğrenmeyerek aynı şekilde karşılık verince "İğrençsiniz." dedim.
Aklıma Leva'nın kibar kibar bana çatalla uzattığı yemekler gelirken 'ne elittik' diye düşündüm. Sonra ilk gün ellerimizle daldığımız dolmalar aklıma geldi. Bazen de özümüzdük. Tabi bu tüm gelen şeyler bana iyice iç çektiriyordu. Her şeyi ona bağlıyordum. Bir aylık yaşantıdaki her detayı hatırlıyordum. Sanki ondan öncesi yokmuş gibi, düşüncelerim hep onlaydı. Aşkı bilmiyorken ve bundan korkarken karşıma çıkmıştı. Herkeste böyle olup olmadığını bilmiyordum. Yıllardır aşk acısı çeken Çağla'yı yadırgarken, eğer o da böyleyse az bileymiş diye düşündüm. En azından o ayda bir kederlenirdi. Ben ilk ayrı düşüşümüzde 'o da işerdi' triplerine girmiştim. Aşk gerçekten mantık ötesiydi. İlk defa birine karşı bu kadar duygu yüklüydüm. Ve ilk defa kalbin kan pompalamak dışında, aşkla ilgili de görevi olduğunu anlamıştım. Patlayacak kadar fazla yaptığı bir görev...
Dönerleri yiyip, bitirdik. Çağla babasının dolmuşları satıp fabrika kurmaya karar verdiğini çok basit bir şeymiş gibi anlattı. Aramızda tek, okuldaki sayılı zenginlerden olarak artan harçlığıyla hepimize hamburger ısmarlayacağını söyleyerek krallığını da yaptı. Eda, pazardan aldığı rujun dudağını şişirdiğini anlatıp, satıcıya söverken hepimiz onun yeni yeni inmiş dudağına güldük. Hatta iyi arkadaşlar olarak dalga da geçtik. Ben fuardan aldığım kitaplardan bahsettim. Aklıma Leva'yla tartışırız dediğim kitap gelirken 'aha yine geldi işte' diye düşündüm. Fadime alkolik babasının evi dağıttığını anlatırken, neyse ki tekrar zamana dönebilmiştim. Hep birlikte babasına sövdük. Fadime sonunda 'çok da küfretmeyin amına koyayım' diye herife olan nefretimizi durdurdu. Seda'da sınıfta yeni takıldığı kızlardan bahsederken Eda'ya ters ters bakmıştı. Farkettiniz mi? Herkesin kendi çevresinde dönen bir yaşantısı vardı. Hepimiz birlikte takılsak bile kaderlerimiz her an ayrılabilir gibiydi. Bu hayatta sadece kendimize bağlıydık. Onların anlattıklarını dinlerken aklımdan geçenler buydu. Neden tüm bu düşüncelere rağmen yaşantım Leva'nın etrafında dönmeye başlamış gibi hissediyordum? Sanırım bu kaderi 'aşk' değiştirebiliyordu. Ben Leva'ya çok fazla aşık olmuştum.
![](https://img.wattpad.com/cover/289486305-288-k9036.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tek İçimlik Sigara (gxg)
Ficción GeneralTAMAMLANDI 'Çirkin' diye tabir edilen bir kızı, her şeyden güzel bulan başka bir kızın hikayesi