1

14K 910 402
                                    

*İyi okumalar

Hayatım sallanan bir kayık üzerine kuruluydu. Her an denize düşüp, yüzme bilmediğimden boğulabilirdim. Dalgaların sert olmasına karşı, kayığa sıkıca tutunmuştum ama artık ellerim acıyordu. Bırakmama çok az kaldığını biliyordum. Sırlar beni yoruyordu, her şey beni yoruyordu. Ergenliğin duygu karmaşasını dibine kadar yaşadığımı hissediyordum. Yakında 18 olacaktım ama büyümüş hissetmiyordum. Her geçen gün daha da küçülüyor gibiydim. Bunun nedeni taşıdığım sırlardı. Kayığa giren sular, sırlarımı götürecek diye onları da tutmuştum. Aynı anda iki şeyi tutmak zordu ve birgün birini bırakacaktım. Ya sırlarım açığa çıktığında tutunduğum tek şey hayatım olacaktı, ya da kendimi dalgalara atıp sırlarımı da benimle birlikte boğacaktım.

Eyfel, çocukluğumdan beri lakabımı 'kule' yapan, isim bile olmayan bir isime sahiptim. Babam, 1987-1989 yılları arasında kulenin restorasyonunda çalışmış bir mimardı. Çalışma biter bitmez, anlaşmalı şirket onları Türkiye'ye geri göndermişti. Babamın ben doğana kadar, restorasyonunda bulundu diye kendi malıymış gibi övündüğü kule, ben doğunca ismim olma şerefine nail olmuştu. Sanırım bu babamın 'ikisini de ben yaptım' deme şekliydi. Bu düşünce bana her zaman komik geliyordu. Eyfel Kulesiyle ortak bir yönümüz vardı. İkimiz de görünüşte güzel, işlevsel olarak işe yaramaz ve gereksizdik. 17 yaşında, düz bir lisede, geleceğimin olmadığını bilerek okuyordum. Burdaki herkeste benim başka bir varyantım gibiydi. İşe yaramaz insanlar grubu olarak toplanmıştık. Aradan sıyrılanlarımız illa olurdu ama çoğumuzun geleceği umutsuzdu.

Umursuyor muydum? İtiraf etmem gerekirse ben yarına bakmayan biriydim. Şimdiki zamandan boğuluyordum. 17 yaşında, eşcinselliğini kendisiyle bile zor paylaşan, işi gelince dindar kesilen bir ailede olan ve homofobik arkadaş grubunun içindeyseniz ünlü düşünürün dediği gibi hayat gerçekten çok zordu.

Bunları birine anlatsam depresiflikten öldüğümü söylerdi ama şuna bakın ki çevremde neşemle biliniyordum. Hiçbir şey yapamayınca, gülüyordunuz. Çogu zaman arkadaşlarımla eğleniyordum ama iş ne zaman 'aşk' konusuna gelse bocalayan tek kişi ben oluyordum. İlgimi çeken herkesi düşüncelerimde öldürüyordum. Çünkü henüz hayatımı bırakmaya hazır değildim. Bu sır ortaya çıksa sahip olduğum her şeyi kaybederdim. Bu yüzden diyordum ya benim iki yolum vardı. Ya ölecektim ya da mutsuz bir hayat sürmeme rağmen devam edecektim. Arada bir yaşadığım depresif düşüncelerden çıkmak için, kendimle sohbetime son verip arkadaşlarıma baktım.

Çağla, Fadime, Eda ve aramıza yeni katılan Seda okula yeni gelen yakışıklı çocuğu konuşuyordu. İlgimi çekmeyen bir konuya ilgiliymiş gibi davranmam çok zordu. Oturduğumuz bankta onlara doğru dönüp, rolume devam ettim.

"Bu Taner denen çocuk o kadar yakışıklı mı?"

Üç kızdan hülyalı bir ses gelirken, lakabı 'Erkek Fadik' olan bıyıklü arkadaşım "Ben daha yakışıklıyımdır." diye dalga geçti. Eda ve Çağla ona pis pis bakarken, Seda biraz daha çekingen olduğu için gülmüştü. Samimiyeti bizimle tam olara oluşmamıştı. Eda ile ortaokuldan beri arkadaştık. Dairelerimiz karşılıklı olduğundan ve aynı okula gittiğimizden kaynaşmamız zor olmamıştı. Çağla liseye ilk başladığımız zaman istiklal marşının on kıtasını ağlaya ağlaya okuyan kızdı. Onu sırf aramıza dalga çekmek için çağırmış, sonra da sevmiştik. Fadime, tuvalette Eda'nın kaşlarını alırken bizi görmüş ve merakla yanımıza gelmişti. Utana sıkıla kendisininkini de almamızı istemişti ve biz hızımızı alamayıp onun çıkmaya başlayan bıyıklarını da almıştık. Tekrar çıktığında 'cok acıyor kalsın' diyerek, bıyıklı hayatına devam etmişti. Seda ise, iki haftalık kızımızdı. 'Kızımız' deyip sahiplenmemin nedeni, onu pezevenklerin elinden almış olmamızdı. Okulda, abaza ve sapık olan erkek grupları vardı. Seda merdivenlerden çıkarken eteğinin altını çekmeye çalışmışlar ve Fadime tarafından yakalanmışlardı. Doğal olarak Fadime'nin verdiği kavgada onu yalnız bırakmamış ve idarelik olmuştuk. İdareden çıktığımızda ise artık grubumuz beş kişilikti. Seda, başka sınıfta olmasına rağmen yanımızdan ayrılmıyordu.

Tek İçimlik Sigara (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin