7

6.6K 630 180
                                    

*İyi okumalar

Pazartesi sendromu, okula başladığımdan beri hayatımdaydı. Gelecekte, hayatta kalmaya devam edersem de işle birlikte bu sendromun devam edeceğini biliyordum. Bu günü bana ilk derse konulan 'beden eğitimi' dersi bile sevdiremezdi. Pazartesiye denk gelen doğum günlerimi de kutlamıyordum. Hristiyanlar için olan 13.cuma, benim için her pazartesiydi.

Sürüne sürüne hazırlanmış ve Eda'yla okula gelmiştik. Çitlerin üzerinden atlayarak sıvıştıktan sonra, bahçedeki sınıfımızın yanına gitmiştik. İlk iki dersimiz beden eğitimiydi. Derslere sıfır ilgi duyan sınıfımız bu derste oldukça aktifti. Beden eğitimi hocası gelip, birkaç kişiyi alıp voleybol oynamaya götürdü. Uslu çocuklar gidince meydan orospu çocuklarına kalmıştı.

Mahmut, grubuyla bir köşeye oturup yayıldı. Bizim kızlar da getirdikleri topla voleybol oynamak için ayrıldılar. Ben de her zamanki gibi açıkta kalıp, Mahmut'un yanına ilerledim. Reflekslerim iyiydi ama sadece hayat memet meselelerinde çalışıyordu. Gündelik hayatta olan ani şeylere tepki verememek gibi bir soruna sahiptim. Bundan dolayı topla oynanan hiçbir oyunda bulunmuyordum. Top uçarken, ona menül menül bakan kişi bendim. Mahmut yanındakilerle kürtçe konuşurken, benim gelmemle kelimelerine türkçe'de karıştırdı. Düşünceli şerefsizlerdendi. Gerçi onları anlamasam da olurdu. Çünkü konuştukları şey 'O piçi çıkışta mı sıkıştıralım, içerde mi' diye yapılan kavgaya hazırlık muhabbetleriydi.

"Mamo biraz benle ilgilensene içim daraldı."

Bana bakan Mahmut'a elimle sigara işareti yaptım. Sabah sabah, aç karna sigara içmekle ilgili sorunum yoktu. Kızlar olsa bana 'önce bir şeyler ye' diye azar çekerdi. Neyse ki az düşünceli Mahmut'un böyle huyu yoktu.

"İlgi köpeğin olsun gülüm. Gel dumanlanalım."

Ayağa kalkıp, okulu işaret edince ben de ayaklandım.

Kolunu omzuma attığında "Arka tarafa da gidebiliriz." dedim.

"Nöbetçi hocayla papaz olma şimdi."

Gülüp karnına hafifçe yumruk attım. O herkesle papaz olduğundan, böyle dertleri yoktu. Zira derste öğretmenlerin, idarede müdürün karşısında içecek kadar taşaklı olmasının yanında babasının karşısında tütün saracak kadar rahat biriydi. Yani benim gibi yakalanma korkusu lügatında yoktu.

Biz okula ilerlerken, sınıfımızın güzide başkanı Tunahan "Eyfel! Nereye?" diye seslenmişti.

Yanımdakini görmezden gelmesini yok sayarak, duraklamamızla arkama baktım. Hocanın hemen yanından bize sesleniyordu. Hoca, Mahmut'u görünce kendisinde hesap soracak cesareti bulamamış olmalıydı. Mahmut'un ailesini bir kere görmüştüm. O da yeni gelen bir hocanın, kimsenin karışmadığı Mahmut'un ailesini okula çağırdığındaydı. Okulun önüne 6 tane 90 model, eski kasa mercedes durmuştu. Arabalara bakakalan herkes, inenlerle daha da dumura uğramıştı. Abartmadan söylüyorum inen 30 adamın içinde bir tane iki metrenin altında adam yoktu. Devede de boy vardı ama hocaları geren hepsinin belindeki silah olmuştu. Çok iyi hatırlıyordum müdürün merdivenlerden koşa koşa inip, gömleğini ilikleyerek adamın karşısında kafasını eğmesini. O adamın babası olduğunu anlamıştım. Onu şikayet eden hoca o an bizim sınıftayken, Mahmut "Buyur hoca ailem." demişti. Mahmut'un babası ülkü ocaklarının kodomanıydı. Hoca lafinı yememek için aşağı indiğinde müdürün bile eğildiği adama dik baş gösterip Mahmut'u şikayet etmişti. Biz onları camdan izliyorduk. Adam hocaya öyle bir tokat atmıştı ki, artık sikayetini Allah'a yapar diye düşünmüştüm. Ardından Mahmut'un kimsenin karışmadığı herif konumu daha da sağlamlaşmıştı. Onun ailesini sessiz sessiz ayıplayan çok insan vardı ama kimse 'Mamo baban ne şerefsiz adam, hocaya vurulur mu?' dememişti. Şimdi de bunun meyvesi olarak, hiçbir hocanın hesap sormaya bir yerlerin yiyemediği yerdeydi.

Tek İçimlik Sigara (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin