10

6.5K 616 203
                                    

*İyi okumalar

Okula rutini bozarak yine erken gelmiştik ve geçen olduğu gibi Leva ile kapıda karşılaşmıştık. Bu sefer geçenkinden farklı olarak, geçerken bana çaktırmamaya çalışarak selam vermişti. Neden çaktırmamaya çalıştığını bilmiyordum. Belki arkadaşlarım var diyeydi. Belki de 'görünmez' kimliğini bozup gölgelerden çıkmak istemiyordu. Onun isteğini bozmayarak, ben de kimsenin farketmeyeceği şekilde kafamı sallayarak selamını almıştım.

Öğle arasına kadar değişik olan tek olay Yasemin'in sınıfta esip gürlemesi olmuştu. Dün çantasını karıştıranı bugün aramıştı. Sınıfta o an olan kimse, beni ifşa etmemişti. Yasemin'in, defterin tekrar sahibine döndüğüyle ilgili hiçbir fikri yoktu. Çığırtkan, her tenefüs söylenmişti. Mahmut 'Bize çektirdiğin işkenceye bak.' diye beni ayıplamıştı. Onu duyan kızlara da olayı anlatmak zorunda kalmıştım. Tabi Leva'yı olayın dışında tutmuştum. Öylesine birine, öylesine yaptığım bir iyilik gibi anlatmıştım. Kızlarda kurcalamadan inanıp, Yasemin'le alay etmişlerdi.

Öğle arası olunca, sınıf hızla boşalmaya başladı. Herkes yemek siparişini bir tenefüs önceden vermişti. Şimdi paketçi, siparişleri almaya gidecek ve diğerleri de ya dumanlanacak ya da bahçede volta atacaktı. Ben ise öğle arasını yukarda geçirmeyi düşünüyordum. Dün, Leva ile randevulaşmaya benzer bir şey yapmıştık.

Fadime "Gülüm köfte yemeye gidelim mi?" deyince "Yok kanka siz gidin." dedim.

Ben sipariş vermeyince, onlarda sınıftan ayrı takılmaya karar vermişti.

Eda "Emin misin bak? Durağın oraya gideriz." deyince, "Eminim." dedim.

Gerçi bir an burnuma yemediğim köftenin kokusu gelmişti. Otobüs durağının orda, şöförler için yemek yeri vardı. Bol malzeme, uygun fiyat harika bir yerdi. Şöförler bizden kendilerine sıra gelmediği gerekçesiyle, şikayette bulunmuşlardı. Köfteci abi de bizim liseden kimseye öğle arası köfte satmamaya başlamıştı. Çağla'nın babasının dolmuşları vardı. Dolmuş kulağa fakir gelse bile, zenginlerdi. Çağla babasına söyleyince, babası büfeci abiye azar çekip bize kıyak geçtirmişti. Yani, yasak bize işlemiyordu. İlerde 'belalı liseli' anılarımı anlatırken, bu yasaktan kurtuluşumuzu da eklerdim.

"Paran yoksa vereyim lan fakir"

"Valla yok kanka versene."

Fadime, elini cebine atıp beş kuruşları çıkarıp saymaya başlayınca "Senin kendine faydan yok, kalsın." dedim.

Eda "Yapağım abe sana kıyağk?" diye cennet mahallesindeki karakterler gibi konuşunca "Sen yapma." dedim.

Eda, baba tarafından çingeneydi. Roman demiyordum çünkü o da kendine çingen diyordu. Bu yüzden çirkef ve gevşek rolunu çok iyi yapardı. İçinde vardı.

"Siz gidin. Zaten benim işim var."

Fadime "Hayırdır?" deyince, Eda'da sorgular tonda "Bu aralar hep işindesin maşallah" dedi.

Onlardan gizlediğim şeyler çoğalmıştı. Aslında Leva bu kadar çekingen olmasa, ben de onunla ilgili bir konuda bu kadar çekingen olmazdım.

"Kurcamala sarı."

Çağla "rahat bırakın kızı. Belli ki ince işleri var." diye kaşlarını oynatmaya başladı.

Hepsi aynı anda 'oooo' yaparken, kesin kafalarından aşk konulu senaryolar geçiyor diye düşündüm.

"Hadi hadi gidin artık."

Benim gelmeyecegimi anlayınca, çantalarından cüzdanlarını alıp sınıftan çıktılar. Ben de, anama param bitti demek yerine 'ana sarmalardan bir tabak koysana, sağlıklı besleneyim' diyerek doldurttuğum beslenme çantasını saklayarak yan sınıfa gittim. Biri görse, 'çocuk musun' alayıyla seneyi geçirebilirdim. Leva'nın sınıfından içeri kafama sokup, gözlerimle yarı dolu olan sınıfı taradım. Leva, çoktan gitmişti.

Tek İçimlik Sigara (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin