Özet: Tekne sallanır.
------------------------------------------------
Dünya başına yıkılırken Shizuo karanlığı hatırlıyordu. Korkunç bir baskının gücünün onu ezdiğini ve nefesinin kesildiğini biliyordu. En azından bir süreliğine. Havanın ciğerlerine ve ışığın gözlerine ulaşamadığı o kısa anda, Shizuo bunun onu öldürmeyeceğine karar verdi. Bundan sağ çıkacaktı. Hayatı bir lanet değildi ve bin yıllık bir lanet onu mahvetmeyecekti.
Moloz ve harabelerin onun gücüyle boy ölçüşemeyeceğine karar vermişti. Shizuo bunu aklında tutarak toprağı yardı. Sadece çok azıcık; elinin dışarı çıkmasına, hava almasına, ışığın girmesine yetecek kadar.
Ama bin yıllık mezar onun uzuvlarını ezerken bu bile zorakiydi. İçinde ve dışında bilincini kaybediyordu. Hissedebiliyordu ama bu ona zarar vermiyordu. Acının ağırlığı olmadan bile bedeni bu sefer darbeyi hissetmişti. Baskı, çok fazla baskı vardı. Onun için bile çok fazla. Uyanık kalması gerektiğini bilmesine rağmen, ağırlığı ne olursa olsun, her şey bulanıktı.
Siyah, sarı, siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, siyah, beyaz, mavi, siyah.
Yanıp sönen ışıkları, sirenleri, helikopter pervanelerini hatırlayabiliyordu. İnsanlar bir düzine farklı dilde bağırıyordu. Kaosun ortasında biri onu yakalamıştı. Doğal ve çılgınca bir ses onunla konuşuyordu. Tüm seslerin arasında en güzel olanıydı. Serin havayı, sonra sert kürkü, sonra pürüzsüz teni hissetmişti. O ten her şeyden daha güzeldi. Bir süre sonra kıyamet arkasında kaybolmuş, geriye sadece ses ve onun teni kalmıştı. O sese tutundu ve o teni hissetti. Sonra gitmişti.
Şimdiyse dünya ona bir beşik gibi geliyordu.
Sakinleştirici, sabit bir hareket Shizuo'yu sarsarak uyandırdı, tıpkı kırılan dalgaların sakin sesi gibi.
Dalgalar.
Dalgalar mı?
Shizuo gözlerini ancak kendisi için yeterince büyük olan loş bir kamaraya açtı. Hemen hemen bir hücreydi. Tüylü bir hasırdan farksız olan yatağı beyaz duvara bir raf gibi yaslanmıştı. Şilte ile tavan arasındaki boşluk dardı ve çerçeve, basamak veya başlık yoktu. Sadece bir dizi dolap ve çekmece, yığılmış halatlar ve kasalar vardı. Tavanda şamandıralar ve çubuklar, çıpalar ve kancalar asılıydı. Tek ışık kaynağı kamaradaki küçük, uğuldayan bir lamba ve Shizuo'nun içinden masmavi bir ışık görebildiği tek bir lombozdu.
Bir balık yanından yüzerek geçti.
"Ne..." Shizuo, sanki uzun bir süredir dilsiz kalmış gibi hissettiren kuru bir sesle gakladı. Yakınlarda bir bardak su hazır bekliyordu, Shizuo ona uzandı ve içindekileri neredeyse bir yudumda dikledi.
Üstünde bir düzine ayak sesi ve bağıran adamlar duyabiliyordu. Shizuo'nun anlayabileceği hiçbir dilde değildi. Havada serin bir esinti ve yem kokusu vardı.
Vücudunun sol tarafı sıcaktı ve hafifti, ona bir şeylerin eksikliğini hissettiren hayaletimsi bir histi. Kendine baktığında uzuvlarının çoğunun sağlam olduğunu keşfetti ancak sağ kolunun etrafındaki alçı ve askıyı görünce şaşırmıştı. Bir testten sonra vücudunun geri kalanının gayet iyi çalıştığını anladı. Shizuo herhangi bir acı hissedemiyordu ama sağ kolundaki tepkisizlik ona orada bir şeyin gerçekten kırıldığını söylüyordu. Ayrıca başının etrafındaki yumuşak sargı hissini de algılayabiliyordu.
Ancak Shizuo'nun en şaşırtıcı bulduğu şey, bunların hiçbirinin onun öldüğüne işaret etmemesiydi.
İzaya ortalıkta görünmese de bundan memnun olması gerektiğini farz etti. Shizuo'nun hatırlayabildiği son şey, İzaya'nın hayatından sonsuza dek kaybolduğuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Hell And Back | BL Çeviri - Shizaya |
FanficHer şey kartpostallarla başlamıştır. İzaya ortadan kaybolmuş ve süresiz bir tatile çıkmıştır. Ancak Shizuo kendi kendine intikamını almak için onun peşine düştüğünde, ikisinin de planlarında bir değişiklik olacaktır. Nihayetinde, kendilerini birlikt...