Bölüm 24: İsimsiz Yol

32 3 2
                                    

Özet: Oldukça ıssız bir köy yolunda oldukça uzun bir tartışma.

Uyarı: Bu bölüm intihar bahsi içermektedir.

-------------------------------------

Sessiz birkaç saat boyunca yol aldılar.

Shizuo'nun kaçtıktan hemen sonra öleceklerinden korkmasına neden olan ürkütücü bir hızla dağın yamacından aşağı inmeleri bittiğinde yol nihayet düzleşmişti. Shizuo'nun nefes almasına, zar zor da olsa ikisinin de hâlâ hayatta olduğunu fark etmesine yetecek kadar.

Kapısı eksik olduğundan Shizuo dışarının ne kadar soğuk olduğunu hissedebiliyordu. Neyse ki üzerindeki Kazbek üniforması kalındı ve Shizuo'nun endişelenecek daha rahatsız edici şeyleri vardı.

Shizuo'nun alnından kaşına damlayan kan, kendini yoklamasına neden olmuştu. Pazısındaki yara tamamen iyileşmişti. Shizuo hızlı iyileşmeye alışıktı ama bu kadar hızlısına değildi. Sonuçta kurşun yemişti. Ancak kafasındaki yara ayrı bir mevzuydu. Elbette kafatasında ağrısız bir zonklamadan başka bir şey hissedemiyordu. Shizuo hijyen konusunda herhangi bir endişe duymaksızın, çaldığı çarşaf parçalarını gerçek bir amacının olmadığı kolundan başına doğru götürdü. Arkaya sıkı bir düğüm atmadan önce birkaç kez üst üste sardı ve saçının perçemlerini kumaşın üzerinden sarkıttı.

Yol boyunca şafağa kadar ilerlemişlerdi. Dağlar tepelere, tepeler vadilere dönüşüyordu. Shizuo minicik köyleri, üzüm bağlarını ve meyve bahçelerini, tarlaları ve çiftlikleri kilometrelerce uzaktan görebiliyordu. Nerede oldukları, nereye gittikleri hakkında hiçbir fikri yoktu. İzaya'nın bilip bilmediğini ya da önündeki yoldan başka bir şeyin farkında olup olmadığını merak etmişti.

Sonra bir de İzaya vardı. Kararlı bir vaziyette kaskatı kesilmişti. Beyaz parmak boğumları direksiyon simidini sıkıca kavramış, omuzları öne eğilmişti, gözleri büyük ve bakışları boştu. Gözleri tek bir yöne dikilmiş gibiydi: İleri.

Ve Shizuo zamanının çoğunu böyle, İzaya'ya korku ve dehşet karışımı bir bakış atarak geçirdi. Neydendi? İzaya'nın boynunda vahşi bir el izi kalmıştı ve Shizuo, az önce başlarına neler geldiğini hatırlamaya cesaret edemiyordu.

İzaya'ya az daha ne yaptığını.

Ancak güneş yükselmeye başlayınca tüm tehlike ortadan kalkmıştı. Peşlerinde bir robotsu ordusu yoktu. Onları takip eden birileri olsaydı kesinlikle şimdiye kadar yetişir, bir hamle yaparlardı.

Ama kimse yapmamıştı.

Hayatta kalmışlardı. Önlerinde özgürlükten başka bir şey uzanmıyordu. Artık ne Josiah, ne Kyle, ne Kazbekler ne de Vultür sinyali vardı...

Değil mi?

O zaman neden, diye merak etti Shizuo, neden İzaya bu kadar sessizdi? Neden en kötüsü hâlâ yaşanmamış gibi görünüyordu?

Shizuo sesini ancak tutsak edildikleri yerden çok çok uzaktayken bulabilmişti.

"İzaya?"

İsmi sorar gibi söylemişti, İzaya'nın o an onunla olduğundan emin değildi.

İzaya gözlerini kırpıştırdı, kirpikleri solgun yanaklarında çırpınmıştı. Göz kapakları düşmüş ve gözbebekleri büyümüş Shizuo'ya, sonra yola, sonra aynalarına baktı. Ayağını gaza bastığından beri ilk kez gittikleri yeri inceliyormuş gibiydi.

Belki de bunca zamandır kendinde değildi.

Kamyonetlerinin hızı azaldı ve yavaşlayarak durdu, fren pedalı İzaya'nın ayağının altında gıcırdıyordu. Shizuo pencereden nerede olduklarına baktı. Görünüşe bakılırsa hiçliğin ortasındaydılar. Kilometreler boyunca tek bir araba ya da insan yoktu. İnce bir sis yeryüzünü ve çiy tabakası zemini kaplamıştı. Artık dağlar ufukta bulanıkça, zar zor görülüyordu.

To Hell And Back | BL Çeviri - Shizaya |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin