Özet: Shizuo Tanrı'nın gözlerinin onunla sessizce alay ettiği ve doğal sarışınların istila ettiği yeni bir şehre gelir.
-------------------------
Shizuo bir kez daha yapacak hiçbir şeyi olmaksızın uzun bir süre kapalı bir alanda bulmuştu kendini. Bedeni her ne kadar açlıkla kıvransa da bu trende sigara bile içemezdi. Kendini uyanık tutmak için elinde olan tek şey video oyununun kesintisiz gürültüsüydü.
"Pika-pi~!"
Shizuo dişlerini sıktı. "Oynarken şunun sesini açık tutmak zorunda mısın acaba?"
İzaya elinde açık olan Nintendo 3Ds ile koltuğunda kıvrılmıştı ve alt ekrana hafifçe dokunuyordu. Yaklaşık bir saattir böyleydi.
"Ses efektleri bu oyunun en iyi yanlarından biri, Shizu-chan. Bu kez her bir canavarın nasıl sesler çıkaracağına gerçekten epey kafa yormuşlar."
"Pokemonlara 'canavar' deme."
"'Pokemon tam anlamıyla 'pocket monsters'ın kısaltması." (Ç.N: Pocket monsters = cep canavarları)
"Evet ama tam anlamıyla hiç kimse onlara öyle demiyor." Shizuo karşı çıktı. "Evcil hayvanına canavar demek gibi bir şey bu. Ayrıca, öyle bir oyun sende ne gibi bir ilgi uyandırabilir ki? Çocuklar için falan onlar. Pokemonlardan çok insan var ki bu da senin çok 'sevdiğin' şey."
İzaya kindar bir biçimde Shizuo'ya bakmak için oyunu duraklattı. "Yanılıyorsun, Shizu-chan. Birincisi, bu oyunların altında her zaman insanların çılgınlıklarıyla ilgili hikâyeler vardır. Örneğin bu oyunda, kendi zenginlik ve ihtişam ideallerine boyun eğmeyen herkesi yok etmeye kararlı bir organize suç örgütü var... Ki bu da gelişmiş ülkelerin kapitalizmi ve sınıf ayrımlarına karşı çocukların bile anlayabileceği oldukça doğrudan bir eleştiri. Ve milyarlarca dolarlık bir video oyunu şirketinin böyle bir mesaj için vahşi ve evcil yaratıklarını birleştirip vurgulayan sözde barışçıl bir savaş stratejisi oyununu platform olarak kullanıp bu mesajı vermesi de kendi içinde çok ilginç, özellikle de bu kısım Fransa'ya büyük oranda benzeyen batı dünyası mikro evreninde geçerken. İkincisi, canavarların sevimli olduğunu düşündüğüm için video oyunu oynayamaz mıyım yahu?"
Çenesi yeri öpen Shizuo 'kapitalizm' ile 'mikro evren' arasında veya belki ondan da önce bir yerlerde kaybolmuştu. İzaya ona kıkırdadığında yüzünün kasıldığını hissetti.
Shizuo ters ters "İyi," dedi. "Ama yine de sesini kısabilirsin!"
"Yanında ilgilenecek bir şeyler getirmemen senin hatan, Shizu-chan." İzaya ses açık vaziyette oynamaya devam etti. "Önümüzdeki beş saat boyunca ne yapıyor olmayı umuyorsun?"
"Beş saat mi?!" Shizuo haykırdı. "Neden oraya uçmadık ki?!"
İzaya başını salladı. "Daha pahalı, daha karmaşık, daha kalabalık ve tek görebildiğin de bulutlar. Bak," Pencereden dışarıyı gösterdi. "Manzaramız böyle daha iyi değil mi?"
DC şehir içinden çıktıklarından beri Amerika'nın doğu sahili boyunca ilerlemekteydiler. Sadece Philadelphia gibi büyük bir şehre girdiklerinde okyanus gözden kaybolmuştu. Shizuo daha önce hiç okyanus görmemiş değildi fakat Atlantik'i daha önce hiç görmemişti. Bu bilginin kutlamaya değer bir şey olduğunu düşünmüştü ve fark ediyordu ki arazi Pasifik'in arazisinden oldukça farklıydı.
"Sadece şu oyunu oynayacaksan pencere tarafını bana ver." Shizuo talep etti.
İzaya "Olmaz." dedi. "Ne yapacaksın ki? Beş saat boyunca sahilleri mi seyredeceksin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
To Hell And Back | BL Çeviri - Shizaya |
Hayran KurguHer şey kartpostallarla başlamıştır. İzaya ortadan kaybolmuş ve süresiz bir tatile çıkmıştır. Ancak Shizuo kendi kendine intikamını almak için onun peşine düştüğünde, ikisinin de planlarında bir değişiklik olacaktır. Nihayetinde, kendilerini birlikt...