RÜZGÂR
Gidecektim.
Kafama koymuştum.
Nereye bilmiyordum ama gidecektim işte.
Annemle teyzem pazarı nasıl karış karış gezdiklerini ve neler bulduklarını keyifle anlatırken gülen yüzlerine bakıyordum, çayımdan bir yudum alırken gülümsüyordum ama aklım başka yerdeydi. Açık havada kuzenlerimle birlikte az önce yemeklerimizi yediğimiz restoranda şimdi de çay içiyoruz. Son iki senedir mutlu değildim. Sanırım bunlar büyümenin sancılarıydı ya da büyüdükçe dünyanın çirkin bir yer olduğunu fark etmenin sıkıntıları.
Bilmiyorum.
Aslında, mutsuz olduğumu söylemek de yersiz, zira hep mutsuz da değildim. Bir belirsizlik havası içimi kaplamıştı. Belirsizlik, kararsızlık biraz da çaresizlik.
Aklıma hep gitmek geliyordu. Çok uzun süredir aynı şehirdeydim ve çok uzun süredir ailem ile yaşıyordum. Teyzemler, kuzenler hep yankımdaydı. Bu güzeldi aslında, hiç arkadaşsız kalmamıştım. Kendimi hiç yalnız hissetmemiştim ama sanırım artık yalnız hissetmek de istiyordum.
Üniversiteyi bitirdikten sonra ne yapacağım konusunda çok kararsızdım. Ne yapacağım? Ne olacak şimdi? Diye kendime çok sordum. Bu soru kafamda dönüp duruyordu. Cevabını bilmediğim, beynimi kemiren bir soruydu. İtiraf etmeliyim ki hiçbir zaman ne istediğini bilen biri olmadım, olamadım. Aslında çok istedim, çabaladım farklı biri olmak için ama olmadı. Yapamadım, elimden gelmiyordu. Bu yüzden ailemle de çok sorun yaşadım. Önce iyi bir iş, sonra eş ve sonra da çoluk çocuk bekliyorlardı benden ama ben bunları yapacak biri değildim. Ben bunları istemiyordum, sadece istemiyordum bunda ne kötülük vardı? Ben korkuları olan bir insandım. Her zaman sorumluluk almak beni korkutmuştu. Ne kadar çok sorumluluk o kadar çok korku demekti benim için. Yıllarca olmadığım biri gibi davrandım, böyle yaparsam adapte olurum sandım ama olmadı. İçim de hep bir boşluk hissediyordum ama adını koyamıyordum işte. Bir boşluk hissi derin ve dipsiz. Biraz da bu yüzden gitmek istiyordum sanırım, sanki gitsem o boşluk da dolacaktı.
Ben çocuk sahibi olan insanlara hayretlerle bakardım. Kendilerinden nasıl bu kadar emin olabiliyorlardı da böyle bir sorumluluğu alıyorlardı? Neye bu kadar güveniyorlardı da çocuk ya da çocukları bu dünyaya getirebiliyorlardı? Bunu hiç anlamıyordum. Ama hayat her şeyi öğretiyordu.
Hiçbir zaman da birilerinin beni anladığını düşünmedim; çünkü ben bile kendimi anlayamazken bunu başkalarından beklemek haksızlık olurdu.
Ben rüzgârın önündeki bir yapraktan başka bir şey değildim. Ben sevdiğim insanları hep kendimden uzaklaştırırdım. Bunu niye yapıyordum? Bilmiyorum ama yapıyordum. Ben sanırım sadece yalnız olmayı seviyordum, ben aslında o içimdeki boşluğu da seviyordum, artık bir parçam gibiydi, yıllardır benimleydi. Ancak bir parçam da ben istediğim sürece yalnız olmayı istiyordu. Sanırım bu bencillikti. Evet, bu bencillikti. Bunun başka bir izahı olamaz değil mi? Karma karışıktı her şey, keşke basit olsa.
Bir gün ben de düşündüm ve en kötü karar, kararsızlıktan iyidir dedim ve Karadeniz'e gitmeye karar verdim. Karadeniz'de bir sahil kasabasına gidecektim. Daha önce ziyaret ettiğim yerlerden biri değildi. Hiç yaşamadığım, hiç bulunmadığım bir yere gitmek istiyordum. Aslında yurtdışına gitmeyi düşünüyordum ama o kadar param ne yazık ki yoktu. Ailem de desteklemezdi ki desteklemiyorlardı. Onlar, ülke içinde başka bir yere gitmemi de istemiyorlardı. İş bulmama da yardım edeceklerdi, dayım nüfuzlu bir adamdı, etrafında başlangıç için iyi bir pozisyon ayarlayabileceği tanıdıkları vardı. Ayrı eve de çıkabilirdim kirama da yardım edeceklerini söylüyorlardı ama ben gitmek istiyordum. Dedim ya gidersem her şey çözülecek sanıyordum. Evlenmemişsem ya da iş için gitmiyorsam alıp başımı gitmemin ailem için bir anlamı yoktu. Saçma bir davranıştı yaptığım onlara göre, dikkat çekmek istiyordum. Biraz durur dönerdim nasılsa. Belki de öyleydi, saçmalıyordum ama yine de yapmak istiyordum.
Gittiğim yerde biraz para biriktirmek fena olmazdı, belki kendime biraz kaynak yaratırdım ve yurtdışında bir yerlere geçerdim mesela bir başka kuzenimin yanına. Bu fikir benim için ne kadar hoş görünse de bu durumdan ailem dediğim gibi hiç hoşnut değildi. Okuldan mezun olmuştum ve hiç fena bir öğrenci değildim. Kendime bir iş bulmalıydım, evlenmeliydim vesaire vesaire. Hayır, benim istediğim bu değildi, kesinlikle ve ben ne istiyorsam onu yaptım. Gönülleri olmasa da ailem gitmeme izin vermek zorunda kaldılar. Ne yapacaklardı ki? Zincire vuracak halleri yoktu ya.
Karadeniz'de denize yakın bir kasabaya gittim, biraz birikmişim vardı, öğrenci iken ufak tefek işler yapmıştım, lise öğrencilerine ders vermek gibi. Bir süre idare ederdi. Hiç bilmediğim, kimseyi tanımadığım bir yere gitmek fikri inanılmaz çekici geliyordu. Gittiğim kasabayı elimi haritaya koyup seçmedim tabi ki, üniversite de okurken bir arkadaşım vardı çok samimi olmasak da arada sohbet ederdik. O, bu kasabada doğup büyümüştü, sık sık kasabasından bahsederdi. O zamanlar merak etmiyordum açıkçası açıp bir kere de bakmadım. Ama sonra nedense bu kasabaya gideyim dedim neden olmasın? Aklıma gelen yer orası olmuştu. O arkadaşım, mezun olduktan sonra iş bulup büyük şehrin hengâmesine girmişti bense onun doğduğu yere göç ediyordum.
Gittiğim kasaba gerçekten güzeldi. Anlattığı kadar varmış demiştim. Yeşil, sakin, huzurlu bir kasabaydı. Oraya ilk ayak bastığımda seveceğimi anlamıştım. Aslında uzun süre kalmayı düşünerek de gelmemiştim, sadece geleceğe dair düşünmeye, ne yapacağıma karar vermeye, kendime bir yön çizmeye ihtiyacım vardı. Bir süre hiç bilmediğim bir yerde yaşamakta ne kötülük var ki? Ancak hiçbir şey planladığım ya da beklediğim gibi olmadı. Umduğumdan çok daha uzun süre bu kasabada kaldım. Bizim her zaman öyle veya böyle planlarımız vardır; ama birinin bizim için başka planları var ve buna da hayat deniyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGAR
RomanceRÜZGÂR Gidecektim. Kafama koymuştum. Nereye bilmiyordum ama gidecektim işte. CİHANGİR Âşık oldum, nasıl olduğumu bile bilmeden. Okuyan lütfen ne düşündüğünü de yazmaktan çekinmesin;)