Bölüm 33:Ben şarkımı paylaştım o da sessizliğini.

73 4 0
                                    

CİHANGİR

Limanda bankalarda tek başıma oturmuş müzik dinliyordum. Bir sigara içmiştim, sonra da yavaş yavaş eve geçecektim ama beklemediğim bir şekilde Rüzgâr geldi. Yanıma oturdu. Bir şey söylemedi ben de sessiz kaldım. Kulaklığımın birini aldı ve kendi kulağına taktı. Şarkıyı beğenir miydi? Benim dinlediğim şeyi sever miydi diye düşünmedim değil. Ne dinler acaba? Hangi şarkılardan hoşlanır, kimleri dinler hiç bilmiyordum. Arada, bunları düşünerek ona doğru çevirdim başımı. Yorgun görünüyordu. Saçlarının alelade toplamıştı. Mutlaka ruj sürerdi ya da dudakları pembe pembe parlardı ama o gece hiç biri yoktu. Şarkı bitene kadar sessizce oturduk. Ben şarkımı paylaştım o da sessizliğini. Kokusunu duymak içimi titretti, ağlamak geldi içimden ama kendimi tuttum. Bana bakıyordu ben de ona. Aklından ne geçiyordu acaba? Tebessüm etti.

"Kaybın için üzgünüm." Dedim. Bir şey demedi.

"Gidelim mi?" Dedi. Sessindeki titremeyi hissedebiliyordum, Ellerimi çıkardım ceketimin önünü çektim ve elimi yanıma koymuştum ki beklemediğim bir şey yaptı ve elimi tuttu. Şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim. Panikledim resmen. Kalp atışlarım hızlandı, heyecanlandım.

"Hadi gidelim." Dedi tekrar. Beraber restorana gittik. Ertuğrul Bey, Aydın Amca, Neşe Hanım, Yunus Kaptan bizi bekliyordu. Tıpkı eski günlerdeki gibiydi. Keyfi yerinde gibiydi Rüzgâr'ın. Bir ay boyunca yas tuttu. Ruhsuz bir beden gibi dolaşmıştı ortalıkta. Meczup oldu herhalde demişlerdi onun için. Kadife meczup olmuş, deli gibi dolaşıyor sokaklarda demişlerdi arkasından. Ama o gece toparlamışa benziyordu. Eskisi kadar neşeli değildi ama yine gülümsüyordu. Göz göze geldiğimiz her an da bana gülümsedi. İyi mi değil mi emin değildim anlamak zordu. Aydın Usta'nın torunlarına gülüyordu anneleri kızdığında çocukların komik hallerine gülümseyerek bakıyordu. Yunus Kaptan'ın serzenişlerine de gülümseyerek bakıyordu. Sanki bizim bilmediğimiz kendisinin bildiği bir şey var gibiydi. Ya da ben öyle anlıyordum, halini yanlış yorumluyordum.

"Dövdü mü adamları?" Diye sordu Yunus Kaptan'ı kast ederek.

"Yok, durdurdum. Kalabalıklardı yoksa dayak yiyecektik." Dedim ve ben de onunla gülmeye başladım. Bir ara tabakları doldurmak üzere kalktı ve ardından da çok geçemeden mutfakta bir gürültü koptu. Hemen kalktım yerimden ve mutfağa girdim. Neşe Hanım ile yakındaydık hemen ardımdan o gelmişti. Rüzgâr ellerindekini düşürmüştü ve kendi de düşmüştü. Dolaba yaslanmış oturuyordu, başı dönmüş. Kucaklayıp içeri getirip oturttum. Neşe Hanım şerbet yaptı getirdi. Şekeri düşmüş olacaktı, zayıflamıştı da belli ki bünyesi güçsüz düşmüş. İçince kendine geldi. Korktum bir şey olacak diye. Hastaneye götürme tekliflerini ret etti. İyiyim diyordu. İstese hemen götürürdüm ama istemedi. Kendine gelmiş gibiydi. 

Eve kadar eşlik ettim ona gelme deseydi de uzaktan izler yine tek başına göndermezdim. Nasıl bırakıp gideceğim şimdi ben? Kendimi çok da kaptırmak istemiyordum. Yanlış anlamış olmak istemiyordum ve özellikle umutlanmak hiç istemiyordum. Umut insanı yaşata da bilir, öldüre de bilir. Bir şeye ihtiyacı olursa aramasını söyleyerek ayrıldım yanından ama eve girip ışığını söndürene kadar da evin yakınlarında oyalandım. Belki ihtiyacı olurdu. 

RÜZGARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin