Bölüm 26:"Benim bu hikâyede yerim yok."

80 4 0
                                    

RÜZGAR

Bir gün işten çıkmama yakın Cihangir ve Yunus Kaptan restorana geldiler ve yanlarında biri daha vardı. Bilin bakalım kim. Tabi ki Emine. Meğer Neşe Hanım davet etmiş, beraber gelin oturalım demiş. Emine'yi çağırmamasını tercih ederdim Neşe Hanım'ın ama artık olan olmuştu. Hem ne yapıp ne yapamayacağını da söyleyemezdim kadına. Emine salça olmuştur büyük ihtimalle Neşe Hanım da mecbur kalmıştır. Emine o günde yine pazarda karşılaştığım zaman ki tavırlarla gelmişti. Tepeden bakmalar, süzmeler, kendini beğenmiş haller işte. Eğlence var dedim içimden.

"O kimleri görüyorum böyle." Dedim. Yunus Kaptan'a selam verdim. Çiftleri sona saklıyordum.

"Çifte kumrular hoş geldiniz." Dedim, saçma davranıyordum ama bunu ben değil Emine istiyordu. Tavırları saçma olan oydu ve bunu ben başlatmamıştım. Emine'nin başından beri bana bilenmiş olmasının nedeni Cihangir'in bana âşık olmasıydı, hala öyle mi bilemiyorum tabi. Peki Emine bunu nereden biliyordu? Dedikodulardan haberdardı, belki de kasabadaki dedikodu kazanlarını kaynatanlardan biri de odur. Buna neredeyse eminim.

"Hoş bulduk Rüzgârcım nasılsın?" Dedi, yarım ağız Emine.

"Sizi gördüm daha iyi oldum ya siz?" Dedim. Restoranın ortasında sahte mimiklerle saçma konuşmalarımızı sürdürüyorduk.

"Ah canım sağ ol. Biz de düğüne gün sayıyoruz işte." Dedi. Cihangir'in yüzü ise hiç gün sayıyormuş gibi değildi. Kuala gibi yapışmıştı çocuğun koluna. Cihangir ise zayıflamıştı ve gözlerinin altına morluk çökmüştü. Yorgun bir hali vardı.

"Az kaldı değil mi? Hazırlıklar nasıl gidiyor? Yorucu olmalı." Dedim, sanki umurumdaydı.

"Evet, canım sorma çok yorucu ama çokta keyifli. Bugün de davetiyelerimizi seçtik Cihangir'imle şehre gittik" Dedi. Cihangir'im mi? Dedim içimden. Cihangir sohbetten hiç hoşnut değildi ama bölmeyi de belli ki göze alamıyordu. Emine o kadar yapmacık anlatıyordu ki ben de en az onun kadar yapmacıktım. Samimiyetsiz ve anlamsız konuşmamızı sürdürdük. Bir ara kendime de Emine'ye de acıdım. Çünkü acınası haldeydik. Bu arada Emine'nin ailesinin durumu çok iyiymiş, onu öğrendim. Babasının otobüs firması varmış şehirlerarası, yani kasabanın en varlıklı ailesinin kızı imiş bizim Emine. Kasabanın en zengin ailesini isim olarak duymuştum. Geç öğrenmiş oldum ama Cihangir adına sevindim. Bitirmemişte olsa Cihangir eğitimli bir gençti, pek ala kayınpederi ona göre bir şeyler ayarlayabilirdi, farklı bir işi olabilirdi belki. Balıkçı olması kötü değildi; ama çok da kazandırmıyordu, şansa bakıyordu biraz.

"Öyle mi? Ne güzel hani benim davetiyem?" Dedim, Emine'ye. Cihangir ile o ara göz göze geldik. Bir buruk baktı bana. Ben de uzatmamaya karar verdim o an.

"Sipariş verdik gelince sana da tabii ki vereceğim canım hiç merak etme" Dedi.

Ay çok meraktaydım. Tamam diyerek konuyu kapatacaktım ki Lee'yi kapıdan içeri girerken gördüm. Bütün bakışlar ona yöneldi, içeriye doğru ilerledi. Kendine dönen bakışları başını sallayarak selamladı. Türkçesi daha iyiydi.

"İyi akşamlar." Dedi. Gülümsedim. Eğlence bitmişti, samimiyetsiz sohbetimiz de. Emine Lee'yi boylu boyunca süzdü. Ben ise yanına daha da yaklaşıp sarıldım. Özlemiştim. O da saçlarıma bir öpücük kondurdu ve elimden tuttu.

"Size katılabilir miyim?" Dedi, bana bakarak tercüme ettim.

"Tabi." Dediler. Neşe Hanım ekledi;

"Bizde misafir geri çevrilmez. Tercüme et bunu da " Dedi bana. Lee'ye söylediğimde başını sallayarak teşekkürlerini iletti. Montunu çıkardı ve sandalyesinin başına astı. Cihangir'e yaklaşıp tokalaşınca şaşırdım. Tanışmışlar mıydı?

RÜZGARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin