CİHANGİR
Rüzgâr'ın söylediği gerçeği sindirmem gerekiyordu. Bunu duymayı beklememiştim gerçekten. Beklediğim bu değildi. Ne idi diye sorsanız, buna da bir cevabım yok ama bu değildi. Aslında anlamam gerekirdi, belirtiler gelmekte olanı haber vermişti ama sanırım göremeyecek kadar kördük. Rüzgâr'ın gözlerinin kararıp mutfakta düşmesi, mide bulantıları, kusmaları başka ne olabilirdi ki? Ama görmek istemedim belki de. Ya Rüzgâr? O da mı görmek istemedi?
Sarsılmadığımı söylemem. Ciddi anlamda sarsıldım hem de. Kapıdan çıkınca önce yere çöktüm. Rüzgâr, ölü bir adamın çocuğuna hamileydi. İrlandalının yalnızca hayaleti yoktu aramızda. İrlandalı, mazide kalmayı da reddediyordu. Mazide, anılarda kalmayacaktı. Her zaman hayatımızın içinde olacaktı ve ben her zaman onu aklımın bir köşesinde saklayacaktım. Rüzgar söylemese de o zaten aklının bir köşesinde saklıyordu ve şimdide Rüzgâr'ın içinde büyüyecekti; tabi Rüzgâr izin verirse. Düşününce aslında ne kadar da ilginçti. İrlandalı hayatta değildi ama bir parçası Rüzgâr'ın içinde büyüyebilecekti. Kendimi biraz içinde bulunduğum durumun dışına çıkarıp baktığımda bunu düşünebilmiştim. Ama bu işin içindeyim tam da ortasındayım.
Orada, kapısının önünde dağılmış bir şekilde bir süre oturduktan sonra kalkıp sahile indim. Soğuk rüzgâr yüzüme çarparken oturdum. Gün tamamen doğana, etraf hareketlenene kadar öylece, hiçbir şey yapmadan oturdum. Sargılı elime baktım acıyordu, sızlıyordu ama canımı yakmıyordu. Aslında bu konuda kendimi nasıl hissedeceğimi ve ne düşünmem gerektiğini tam olarak bilmiyordum. Kendimi ihanete uğramış gibi mi hissetmeliydim? Rüzgâr bebeği aldırmak istiyordu ve bu konuda nasıl hissetmem gerektiğini ve nasıl düşünmem gerektiğini de bilmiyordum. Allak bullak olmuştum. Rüzgâr yaptığını hata olarak görüyordu. Aldırmak için çok fazla vaktinin olmadığını söylüyordu. Gitmesine izin verirsem, çocuğunu aldırıp gitmesine izin vermiş olacaktım. Ortada bir bebek olmasa tekrar bir araya gelebilir miydik? Rüzgâr, o bebeği aldırdıktan sonra hayatına devam edebilir miydi? Rüzgâr, gitseydi tekrar buraya dönmezdi biliyordum. Ancak bir bebek neden birbirimizi sevmemize engel olsun ki? Onun bir günahı yoktu ki. Dünyanın sonu da değildi. Birbirimizi sevdikten sonra bu neden mesele olsun ki? Rüzgâr'dan bebeği aldırıp tekrar bir arada olmamızı beklemek çok bencilce olurdu. Bunu ne o yapabilirdi ne de ben. Bu bebeği yok sayıp hayatımıza devam edemezdik. Birbirimize her baktığımızda o bebeği hatırlayacaktık. Ben, Rüzgâr olmadan devam edemezdim, bunu istemiyordum.
Rüzgâr'ın hamile olduğu gerçeğini kabullendim ve o kadar da kötü bir şey olmadığını düşünmeye başladım. Kararımı vermiştim. Başka çare göremiyordum. Rüzgâr giderse öylece, aklımı da kalbimi de kendisiyle götürecekti. Ben onun seven, endişelenen ve merak eden bir adam olmaya devam edecektim. Bir şeyler yapmam gerekti. Öylece gitmesine izin veremezdim. Denemek zorundaydım. Bir süredir düşünüyordum ama dürüst olmak gerekirse bence ben bunu başından beri düşünüyordum. Kararımı Rüzgâr'a söylemeden, danışmadan almıştım ve sanki kabul edecekmiş gibi hareket ediyordum. Sonrasında da Rüzgâr'ı ikna etmem gerekecekti. Yine de karşısına tekrar çıkmam biraz zaman aldı, çünkü önce halletmem gereken bir mesele vardı: Annem.
Anneme Rüzgâr'ın benden hamile olduğunu söylediğimde bayıldı kadın. Bir süre onu kendine getirmeye çalıştım. Yüzüme bakmadı sonra da. Rüzgâr'ın o gün gideceğini bildiğim için de acele etmem gerekiyordu ama annemin bayılması gecikmeme sebep oldu. Koşa koşa otobüse yetişmeye çalıştım. Giderse de peşinden gitmem gerekecekti. Eğer yetişemeseydim arabayla düşecektim peşine. Arabayı nasıl kullandım bilmiyorum, sonrasında da koştum otobüslere doğru. Garajın içinde bitiş çizgisine koşan atletler gibiydim. Neyse ki yetiştim, daha kalkmamıştı araç. Rüzgâr beni fark edince ellerini cama yapıştırdı. Onu görünce birden içimde bir güç hissettim adeta, sanki her şeyi mümkün kılabilirmişim, her şeyi yoluna koyabilirmişim, her şeyi başarabilirmişim gibi hissettim. Muhtemelen bu, adrenalinden kaynaklanıyordu ama adrenalin ise de Rüzgâr sayesinde üretiliyordu. Otobüse bindim şaşkın bakışlar arasında. Rüzgâr ayağa kalkmıştı, ellerini bana doğru uzatmıştı. Nefes nefese, konuşmaya çalışıyordum. Adımı söyledi elleri bana uzanırken, ben de onun adını tekrar ettim. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğsümden çıkıp gidecek sandım. Bana uzattığı ellerini tuttum. Dikişlerim kanamıştı elimdeki sargı kırmızı bir renk almaya başlamıştı. Uzatılan suyu da içemedim.
"Benimle evlenir misin?" Dedim birden. Bunca yolu da bunun için gelmiştim zaten. Tüm yetişme çabam gitmesine engel olmaktı, karım olmasını istiyordum.
"Gitme lütfen!" Dedim. Rüzgâr beni anlamamış gibi bakıyordu. Etrafına bakındı Şoför, Faruk Ağabeydi. Yıllardır uzun yol şoförlüğü yapardı, babamı da tanırdı, Yunus Kaptan'ı da. Daha fazla onu bekletmek istemedim ve Rüzgâr'ı otobüsten indirdim. Şaşkındı, tekrar ettim.
"Evlen benimle Rüzgâr!" Dedim. Çok ciddiydim.
"Ben hamileyim farkındasın değil mi?" Dedi.
"Farkındayım " Dedim. Şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordu.
"Ben aldıracağım bu çocuğu." Dedi.
"Beraber büyütebiliriz." Dedim. Bunda da ciddiydim, neden olmasın ki? Bizim çocuğumuz olabilirdi.
"O senin çocuğun değil ama" Derken çok buruktu. Bir çocuğu sevmem için benim olması gerekmediğini söylediğimde ağlamaya başladı, yere oturdu. Benim olmasına gerek yoktu, onun olması yeterliydi. Ağlamaya başlayınca ne yapacağımı şaşırdım, yanlış bir şey yaptığımı düşündüm ve panikledim biraz. Bebeğe bir şey olur diye de endişelendim.
Ayağa kalkarken de her şeyin hormonlar yüzünden olduğunu söylerken çok sevimliydi. Ağlamaya devam ediyordu. Neşe Hanım ve Ertuğrul Bey olmasaydı yanımızda kocaman bir sarılır, uzun uzun öperdim ama onun yerine koluna girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGAR
RomanceRÜZGÂR Gidecektim. Kafama koymuştum. Nereye bilmiyordum ama gidecektim işte. CİHANGİR Âşık oldum, nasıl olduğumu bile bilmeden. Okuyan lütfen ne düşündüğünü de yazmaktan çekinmesin;)