RÜZGAR
Hiç uyumadım kitabını okudum. Hikâyelerden birinde ana karakterden biri bendim. Adı adımdan farklıydı ancak ben olduğumu anlamam zor olmadı. Benden çok özel biriymişim, büyülüymüşüm gibi bahsetmişti. Hani bilmeyen biri olsam kendimi, bambaşka birini hayal ederdim. Sonra hikâyede kendisi de vardı ama dediği gibi yeri yoktu. Ben hikâyede onunla değil Diğer adamlaydım, yani Cihangir'leydim. Hikâyenin sonunda o gidiyordu tıpkı buradan gittiği gibi ama ben mutluydum, onu hikâyesinde ben mutluydum; ama şu an hiç mutlu değilim.
Ertesi gün sabah erkenden kapım çalındı. Gelen Neşe Hanımdı. Ne olduğunu anlayamamış kadıncağız merak etmişti. Önce anlatıp anlatmamakta tereddüt ettim onun da canını sıkmak istemezdim ama o kadar mutsuzdum ki ona anlatırken de ağladım. O gece sabaha kadar ağlamıştım, elimde kitap, gözlerimde yaşlar kurumuş şekilde uyuyup kalmıştım. Artık akacak gözyaşımın kalamadığını sanıyordum ama varmış. Mutsuzluktan ölünseydi dünya nüfusunun yarısı ölürdü sanırım, belki daha bile fazlası. Neşe Hanım, beni teselli etmeye çalıştı ama ne söylese havada kalıyordu. İzin verdi bana, ne kadar ihtiyacın varsa dedi, dinlen. Ben yorgun değildim ki, ben mutsuzdum. Ne yaparsan yap dünya senin için durmuş olsa bile hala dönüyor işte. Seni ciddiye aldığı yok yani. Bir ay mutsuz ve kendimi salmış bir vaziyette dolaştım. İşe gitmedim, doğru dürüst yemek yemedim. Öyle kendi halimde bazen sahilde oturdum, bazen boş boş dolaştım. Biraz da üşüttüm o arada, birkaç gün de hasta yattım ama herkese iyi olduğum yalanını söyledim. Anneme de yalanlar söyledim, telefonda hep iyi olduğuma ve meşgul olduğuma dair yalanlar söyledim. Böyle böyle de bu süreci atlattım. Zamanla insan her şeye alışıyordu. Alıştım ben de Lee'nin öldüğüne, bir daha gelmeyeceğine. Zira içten içe acaba bir gün geri gelir mi diye bekliyormuşum ama artık beklenecek bir şey kalmadı. Artık Lee'nin bu dünyada olmadığı gerçeğini kabullendim ve işimin başına döndüm. Sonuçta yapacak bir şeyim yoktu. Çalışmak daha iyi geliyordu. Neşe Hanım olsun, Ertuğrul Bey olsun, Aydın Usta olsun hep beni neşelendirmeye çalışıyorlardı. Hatta işe döndüğüm ilk günün akşamı hep beraber olalım dediler. Çay sohbetlerimizden birini yapalım dediler. Yunus Kaptan geldi, Aydın Usta'nın kızı, torunları geldi, bir Cihangir yoktu işte.
"Cihangir yok mu?" Diye sordum. Eksikliğini hissediyordum. Lee'nin öldüğünü öğrendiğimde göğsünde ağlayabildiğim tek insan.
"Çağırmadık onu yani haberi var da gelmek istemedi pek." Dedi, Neşe Hanım eveledi geveledi, beni kırmak istemiyordu, durumu daha yumuşatarak anlatmaya çalışıyordu. Cihangir ben varım diye gelmek istememişti işte.
"Siz oturun ben geliyorum." Dedim, ceketimi aldım, çıktım. Cihangir'i görmek istiyordum. Cihangirlerin evine gittim annesi beni kapıda görünce şaşırdı. Gözlerini kaçırdı önce.
"Cihangir nerede?" Diye sordum.
Annesi gergindi. Benimle konuşmadı. Benden hoşlanmadığını biliyorum zaten. Cihangir'in nerede olduğunu söylemedi. Önce gözlerini kaçırmıştı sonra da yokmuşum gibi davrandı ve evine girdi.
"Peki" Dedim çıktım evden. Onu nerede bulacağımı tahmin edebiliyordum. Evde yoksa limandadır. Limanda yoksa arkadaşları iledir ama tabi onlarla nerelere gidiyor çok bilmiyorum. Yine de şansımı denedim. Limana gittim. Banklardan birine oturmuştu, ellerini ceplerine sokmuştu, arkasından yaklaştım. Kulaklılarını takmış müzik dinliyordu. Sigarasının kokusunu duyabiliyordum, yeni söndürmüş olmalıydı, duman yoktu ama kokusu tazeydi. Bankın ön tarafına geçtim, yanına oturdum, önce şaşırdı biraz, benim de diğerleri ile restoranda oturduğumu düşünüyor olmalıydı. Bir şey söylemedi, ben de söylemedim. Kulaklığın birini çektim kulağından ve kulağıma taktım. Rüzgâr ılık ılık eserken ben de Cihangir ile birlikte dinledim o şarkıyı. Sessizliğini ve şarkısını paylaştım orada. Arada başını döndürüp bana baktı farkındaydım. Şarkıyı söyleyen gitmekten bahsediyordu. Bu şehirden gitmem gerek diyordu. Öyle miydi? Diye düşünmedim değil. Gitmem mi gerekiyordu artık? Şarkı bitene kadar orada onunla oturdum. Sıra bendeydi, ben başımı çevirip ona baktım. O da başını bana çevirdi. Uzun uzun incelemedim hiç yüzünü Cihangir'in. Sakallarını kesmişti ama üzerinden de zaman geçmiş görünüyordu. Biraz uzamışlardı. Saçlarını da kısaltmıştı. Göğsünde ağladığım zaman da böyle miydi bilemiyorum. Saçlarını kesince güzel yüzü ortaya çıkmış ve güzel kokuyordu Cihangir, sanki deniz kokuyordu. Hafifçe tebessüm ettim bunları düşünürken. O da ne düşündüğümü merak ediyor gibi bakıyordu bana kaçırmadı gözlerini.
"Kaybın için üzgünüm." Dedi. Zorlukla yutkundum, boğazım düğüm düğüm oluyordu, neye üzüleyim şaşırmıştım çünkü. Hayal kırıklığına uğradım ona mı üzüleyim, yoksa Lee artık bir ölü bir adam ona mı üzüleyim? O kadar karışık ki aslında zihnim. Bilemiyorum.
"Gidelim mi?" Dedim, sözcükler boğuk boğuk çıktı ağzımdan. Ellerini cebinden çıkardı, ceketinin önünü çekti, sonra bir elini banka koydu. Elini aldım avuçlarıma bana baktı şaşkınlıkla. Ben hep ondan kaçmıştım oysaki şimdi ne yapıyordum? Şaşırmakta haklıydı bir elime, bir bana baktı.
"Hadi gidelim." Dedim. İtiraz etmedi ve kalktık birlikte. Beraber restorana geldik. Birlikte girdiğimizi görünce içerdekiler sevindiler, ben de gülümsedim. Cihangir'in gönlünü de almıştım galiba. Çok kırdım kalbini biliyorum. O gece de diğer gecelerimiz gibi yani bunca şey yaşanmadan önceki gecelerimiz gibi güzel geçiyordu. Hiç bir şey olmamış, tüm olanlar yaşanmamış gibi hissediyordum. Unutuyordum ve bu bana iyi geliyordu. Aydın Usta'nın torunlarının koşuşturması, kendi aralarında kavga etmeleri ve annelerinin onlara kızması dikkatimi dağıtıyordu. Arada Cihangir ile göz göze geliyordum ve ona gülümsüyordum. Belki de dengesiz biri olduğumu düşünüyordu ya da bana acıyordu. Bilemiyorum ama o an mutluydum diyebilirim. Keyifli bir akşam oluyordu. Yunus Kaptan haldekilere bozulmuş, hatta tartışmalar onu anlatıp söyleniyordu. Kimsede iş ahlakı kalmamış öyle diyordu. Cihangir'e baktım o sıra;
"Dövdü mü adamaları?" Diye sordum. Yunus Kaptan tepesi atınca kavga etmeye çok müsait bir kişilikti.
"Yok, kalabalıktılar, durdurdum. Yoksa dayak yiyecektik." Dedi. Ben de gülmeye başladım. Yunus Kaptan komik de bir adamdı.
Bir ara mutfağa biten tatlılardan almak üzere gittim. Tam tabakları doldurmuş dönüyordum ki gözlerim karardı, başım döndü, olduğum yerde durdum önce, elimdekileri tezgâha koydum. Elimle gözlerimi kapattım sonra geçti. Hızlı mı döndüm ne? Hani böyle aniden kalkarsınız da başınız döner ya, öyle bir baş dönmesiydi. İlerledim mutfağın içine doğru tabaklardan birini aldım tekrar ama sonra tekrar gözüm karardı. Hiç bir şey göremez oldum ve dengemi de kaybettim. Tezgâhtakilerden birer parça devirdim, ellerimdekiler etrafa saçıldı. Yere oturur gibi düştüm, başımı mutfak dolabına çaptım. Başımı çarpınca da bu defa beynim zonkladı. İçeriden herkes gürültüme geldi. Başımı çarptığım dolaba dayadım, kalkamadım. Yorgundum, bünyem iflas bayrağı çekiyordu. Demek ki yeter Rüzgâr yeter diyordu.
"Ne oldu kızım?" Dedi Neşe Hanım.
"Gözlerim karardı bir an, başım döndü." Dedim
"Doğru düzgün bir şey yemiyorsun ki? Kan şekerin düşmüştür." Dedi. Haklıydı, son zamanlarda yediğime içtiğime de dikkat edemiyordum. Cihangir yanıma eğilip beni kucağına alıp masaya oturttu. Neşe Hanım hızlıca bana şekerli su yapmıştı. İyiyim dedim, gerçekten de iyi hissediyordum. Cihangir, hemen önümde çömelmiş bana Neşe Hanım'ın yaptığı şekerli suyu uzattı.
"İyiyim" diyerek aldım elinden. Geçekten de iyiydim, geçmişti ama onları endişelendirmiştim işte. Tansiyonum düşmüşte olabilirdi. Gecenin kalanında tabağıma doldurulanları yemekle geçirdim. Kurtuluşum yoktu. Ertuğrul Bey;
"Bir acile gitsek mi?"Dedi birkaç defa. Neşe Hanım da;
"Bir serum takarlar belki" Diye desteklemişti ancak ihtiyaç yoktu. Tamam desem Cihangir hemen götürürdü eminim.
"İyiyim ben, merak etmeyin. Tabağımdakileri yiyince bir şeyim kalmayacak." Diyerek savuşturdum.
O geceki toplanma bana iyi gelmişti. Dağılma vakti geldiğinde de Cihangir benimle evime kadar eşlik etti. Temkinli davranıyordu, mesafeliydi ama arada sormadan da edemedi başın dönüyor mu diye. Evime bıraktı, iyi akşamlar diledi. Bir şeye ihtiyacım olursa ya da kendimi kötü hissedersem de aramamı tembihledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGAR
RomanceRÜZGÂR Gidecektim. Kafama koymuştum. Nereye bilmiyordum ama gidecektim işte. CİHANGİR Âşık oldum, nasıl olduğumu bile bilmeden. Okuyan lütfen ne düşündüğünü de yazmaktan çekinmesin;)