Bölüm 28:"Neden imkânsız?"

86 6 0
                                    

RÜZGAR

Neşe Hanım'la Aydın Usta'ya olanları anlattım ve mutfakta ağlamaya başladım. Sakinleşene kadar Aydın Usta'nın yanında oturdum. Sonra Neşe Hanım, Lee'nin geldiğini ve beni sorduğunu söyledi. Hiç sırası değildi. Elimle yanaklarımı sildim. Kim bilir ne kadar kötü görünüyordum. Daha sonra gelmesini mi söyleseydim diye düşündüm ama sonra bundan vazgeçtim. Mutfaktan çıktım ve doğruca yanına gittim. Yanına gidince de konuşurken yere bakıyordum, elimle yüzümü saklamaya çalışıyordum beceriksizce, göz göze gelmemeye çalışıyordum; ama Lee anlamıştı, tuttu eliyle çenemi kaldırdı. Yüzüne bakmaya zorladı beni. Yanaklarımdan yaşlar iki yana süzüldü. Durduramıyordum gözyaşlarımı. Artık susmam gerekirdi ama durmuyordular.

"Ne oldu sana?" Dedi. Oldukça da telaşlı görünüyordu beni ağlarken gördüğüne.

"Yok, bir şey." Dedim.

"Anlatmak istersen dinlerim." Dedi. O esnada bana sarıldı. Ben de başımı sıcak göğsüne yasladım. Bu iyi gelmişti. Saçlarımın arasında gezdirdi ellerini.

"Her ne olduysa geçecek, eminim." Dedi. Bir süre ona sarıldım. sonra restoranın önüne çıktık birlikte, ben de anlatmaya başladım.

"Korkunç şeyler oldu." Diyerek başladım. Cihangir'i nasıl buldum, nasıl hastaneye götürdüm ve hastanede neler oldu anlattım. Sessizce beni dinledi ve ben anlatmayı bitirince kısa bir süre duraksadı. Ne dedi peki;

"Sen de onu seviyorsun." Dedi.

"Ne? Neden bahsediyorsun sen?" Dedim zaten canım sıkılmıştı yeterince, neydi şimdi bu söylediği?

"Tüm anlattıklarımdan bunu mu çıkardın?" Dedim.

"Neden sürekli hayatına müdahale ediyorsun o zaman? Neden hep merak ediyorsun onu?" Diye sordu.

"Ben sadece yardım ettim. Zor durumdaydı." Dedim.

"Bilmiyorum; ama bence sen de onu seviyorsun ve farkında değilsin." Dedi. Az önce sana sarılıyordum demek istedim ama demedim. Nereden çıkarıyordu ki? Beni sevmiyor muydu bu adam? Ne istiyordu ya benden? Neden kafamı karıştırıyordu? Yüzüne bakıyordum, ne diyeceğimi bilemedim. Sinirlendim aslında ama derin bir nefes aldım. Gözlerimi ellerimin tersi ile tekrar sildim.

"Hayır." Dedim ama zayıf ve güçsüz çıkmıştı sesim. Gözlerimin içine bakıyordu ama sonra yere indirdi başını. Ayağıyla yerdeki toprakla oyalandı bir süre, düşünüyordu çok belliydi.

"Gitsem iyi olacak." Dedi ve gitti. Kaldım mı orada tek başıma? Yüzüme bakmadan gitsem iyi olacak dedi ve ayrıldı yanımdan. Arkasından bakıyordum, ellerini cebine soktu, yürüyordu. Gitti, gitti sonra birden geri döndü, gittiği tüm o yolu geri döndü. Şaşırdım. Daha hızlı adımlarla geldi ve beni öptü. Yüzüm ellerinin arasındayken;

"Başka zamanda, başka yerde olsaydı." Dedi. Sonra söyleyeceği şeyden vazgeçti. Gözlerimin içine bakıyordu ve gözleri dolmuştu ama birden bırakıp tekrar geldiği yönde ilerlemeye başladı. Bu neydi şimdi? Ne demek istedi? Peşinde gittim hızlı adımlarla önüne dikildim.

"Ne demek istiyorsun sen?" Dedim. Beni geçiştirmeye çalıştı, yürümeye başladı tekrar ama ben inat ettim. Bu sefer tuttum kolundan;

"Öylece çekip gidemezsin. Ne var ne yok anlatacaksın?" Dedim.

"Anlatacak bir şey yok. Başka zamanda başka bir yerde olsaydık her şey çok farklı olurdu. Anlıyor musun? Şu an imkânsız." Dedi.

"Neden imkânsız?" Dedim.

"İmkânsız işte." Dedi. Daha sert ve gür bir sesle. Tekrar etti birkaç defa da. İmkânsız!

"Sen hiç sonbahar uğultusu duymamışsın ki" Dedi. Bu ne demek bilmiyordum, hala da bilmiyorum.

RÜZGARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin