Bölüm 35:Bu, bu bir mucize olmalı.

81 5 0
                                    

Yazar notu: Bölüm içine not yazmak pek içime sinmese de söylemek istedim. Okuyorsanız lütfen görüşlerinizi de iletin. Yalnızca ne düşündüğünüzü bilmek istiyorum.  Teşekkürler ve her şey gönlünüzce olsun. Sevgiler. Z.

CİHANGİR

Hala inanamıyorum.

Gerçek değil gibi geliyor, sanki bir rüyadayım.

Rüzgâr'ı öpüp kokladığıma, sarıp sarmaladığıma inanamıyorum. O kadar imkânsız görünüyordu ki gözüme. Beni seveceğini hiç düşünmemiştim. O yüzden de zaman zaman ne yapacağımı şaşırıyorum. Nasıl davranacağımı şaşırıyorum bazen. Koluma başını koyup yatanın o olduğuna inanmakta zorlanıyorum. Ellerimin saçlarında gezindiğine inanamıyorum. Birlikte olduğum kadının o olduğuna inanmakta zorlanıyorum. Bu, bu bir mucize olmalı. Onu evine bıraktığım geceden sonra her şeyin eski haline dönmesini ummuştum ancak daha iyisi oldu. Sanki aramızda bir duvar vardı da o duvar yıkıldı ya da görünmez bir el sihirli değneği ile dokundu hayatıma ve bir mucize yarattı benim için.

Rüzgâr işine geri döndüğünden beri hiç olmadığı kadar birlikte zaman geçirmeye başlamıştık. Rüzgâr filmleri çok seviyordu, oyuncuların çoğunu tanıyordu, yönetmenleri de öyle. Ondan öğreneceğim çok şey vardı. Birlikte kitap okuyorduk ya da tavla oynuyorduk. Tavla da pek şansı yoktu her defasında yeniliyor, küçük çocuklar gibi dudak büküyordu. Özellikle öğle yemeklerini birlikte yemeğe başlamıştık, ya restoranda beni bekliyordu ya da limanda ekmek arası bir şeyle yiyorduk. Benim için getiriyordu. Arkadaş olmayı başarmıştık. O beni arkadaşı gibi görüyordu ama ben yüzünün aldığı her şekli, anlattığı her şeyi ezberlemeye çalışıyordum. Attığı kahkahaları seviyordum. Keşke daha önce arkadaş olmayı deneseydik. Rüzgâr önce bunu yaptı işte. Arkadaş olmayı denedi ve başardık. Buraya geldiği ilk zamanlarda da onunla arkadaş olmayı deneseydim daha mı az acı çekerdik diye düşünmüyor değilim. Artık bir önemi yoktu, önemli olan bana gülümseyerek bakmasıydı, beni önemsemesiydi, aramasıydı, ne zaman geleceğimi sormasıydı. Dediğim gibi inanamıyordum bazen; ama çok mutluydum.

Bir gün benden onu, daha önce arkamdan takip ettiğinde gittiğim yere götürmemi istedi. Acı çektiğim yerdi orası açıkçası Rüzgâr ile iyi birer arkadaş olduğumuzdan beri gitmiyordum oraya. Hoş anıları yoktu ama ısrar edince kıramadım. Hava karardıktan, el etek çekildikten sonra gittik. Öncesinde limanda biraz oturduk ve havadan sudan sıradan şeylerden konuştuk. Etrafta bizim birlikte çok zaman geçirdiğimizi ve tekrar sevgili olduğumuz konuşuluyordu. İrlandalı ölünce Rüzgâr bana geri dönmüştü. Biz önceleri çift olmamıştık ki. Ama tabi ahali başka başka anlatıyordu. Bunun da bir önemi yoktu.

Etraf tenhalaşınca karanlıkta, çalı çırpının içinden kayalıklı yere gittik. Rüzgâr merak ediyordu işte. Küçük bir alandı öyle büyük bir yer değildi. Sonra denize girmek istedi. Açıkçası bu fikirden hiç hoşlanmadım ama beni dinleyeceğe benzemiyordu. Üstündekileri çıkarmaya başlamıştı bile. Tek başına girmesine izin veremezdim. İç çamaşırlarımız ile suya daldık. Çok karanlıktı benden uzaklaşsın istemiyordum. Su soğuktu ve üşüyordu da. Ben de üşüyordum ama ona göre daha alışkındım. Bir ara uzaklaşır gibi oldu, gitmesine izin vermedim. Belinden tuttum. Ona dokunmak heyecanlanmama sebep oluyordu. Belki hoşuna gitmez diye dokunmaya korkuyordum, sanki kumdan bir kale gibiydi, dokunursam dağılır gibi hissediyordum. Dokunmama aldırış etmedi. Daha fazla da duramadık zaten çıkıp kıyafetlerimizi ıslak iç çamaşırlarımızın üstüne giydik. Geceyi orada geçirmek istediğini söylemişti ancak ıslak olmak fikrini değiştirdi ve birlikte kulübeye geldik. Ne olduysa da ondan sonra oldu. Annemin korkuları gerçek oldu. Engel olmak uğruna beni Emine ile nişanladığı korkuları gerçek oldu. İçip sızdığım gecelerde Rüzgâr'ın koynundayım sanıyordu ya, artık doğruydu. Geceleri eve gitmediğim zamanlar artık Rüzgar'laydım. Ya başımı göğsüne dayayıp uyuyordum ya da nefesini içime çekiyordum.

Beni istediğini hiç düşünmemiştim. Yani benim onu istediğim gibi arzuladığını hiç aklıma bile getirmemiştim ama kulübeye döndüğümüzde beklemediğim bir şey yaptı ve beni öptü. İnanamadım. İçmemiştik, sarhoş değildi. Bu bir rüya da değildi. Emin olamıyordum, tereddüt ettim. Pişman olacağı bir şey yapsın istemiyordum.

"Emin misin?" Diye sordum. Onayladı ve ellerimin arasından başını uzatıp tekrar dudaklarımı buldu ve olan oldu. Sıkıca sarıldım ona başımı saçlarına gömdüm. Sanki ellerimin arasından yok olacakmış, tüm bunlar bir rüyaymış gibi geliyordu. Sanki ona kavuşmayı yıllarca beklemişim gibi hissediyordum. Giyinirken izledim onu, hazır olduğunda da evine gittik. Ben, evine girip çıkmamın onun için iyi olmayacağını düşünüyordum zira dedikodu yapmaları bir yana Rüzgâr'ın canını sıkacak tavırlar içine girenler olabilirdi ama Rüzgâr sabahın erken saatleri kimse görmez diyerek ikna etti beni. Birkaç saat de onun evinde dinlendik.

Eve gittiğim de annem bir süredir planladığını düşündüğüm konuşmayı yaptı.

"O kızlaymışsın sürekli."Dedi.

"Evet Anne." Dedim. İnkar edecek bir şey yoktu artık.

"Sen dün gece neredeydin?"

"Rüzgârlaydım." Dedim. Rahatlığım karşısında o da şaşkındı. Ben de üzerimden bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Mutluydum, mesuttum dünya umurumda değildi o an. Eğer bana bunları bir gün önce sorsaydı, Rüzgâr sadece arkadaşım diyecektim ama artık kız arkadaşım diyebiliyordum.

"O kız sana göre değil, o bize göre bir kız değil Cihangir" Dedi annem. Suratı düşmüştü. Bilmediği bir şey söylememiştim ama yine de gerçek olmamasını ummuş olmalıydı.

"Kim bize göre? Emine mi?" Diye sordum.

"Tabi Emine, namusuyla evinde oturan bir kız dururken. Tövbe tövbe."

"Anne! Bir kadın olarak sen kendine nasıl yakıştırdın başka bir kadına namussuz demeyi, ya da başka bir kadının kızına. O namussuzsa ben de namussuzum. O hiçbir şeyi tek başına yapmıyor." Dedim annemin gözlerinin içine bakarak söyledim. Annem sonra gözlerini kaçırdı. Ben böyle söyleyince söylediğinden utandı. Toplumun namus konusundaki çerçevesi nedense tek kadını kapsıyor. 21. Yüzyılda bu nasıl bir saçmalıktır ki bir türlü içinden çıkamadık.

"Ben ona namussuz mu dedim?" Dedi bu defa annem, büyük ihtimalle vicdan yapmıştı.

" E ne demeye getirdin?"

"Benim ne demek istediğimi anladın sen"Dedi. Bu da üste çıkmaya çalışma evresiydi.

"Evet, çok iyi anladım ve sana da hiç yakıştıramadım. Emine meselesi bitti, o konu kapandı. Rüzgâr benim kız arkadaşım ve ben onu çok seviyorum. " Dedim. Annem benim ona karşı çıkmama pek alışkın değildi sinirlenip odasına geçti. 

Rüzgâr, balıktan dönüşlerde beni limanda beklemeye başladı. Sabahın köründe tek başına limanda beklemesini istemiyordum ama o yine de geliyordu. Pek temiz olabildiğim zamanlar değildi; o yüzden de beni görmesini istemiyordum ama o geliyordu. İçten içe onun beni beklediğini bilmek beni çok mutlu ediyordu. Daha şevkle çalışıyordum, daha çok şükretmeye başlamıştım. Yine bir dönüş yolunda Emine'nin kötü sürprizi ile karşılandım. Tekne yanaşır yanaşmaz dibimde bitti. Rüzgâr'ın ardından gelmeyip uzakta beklemesi bile aralarındaki farkı ortaya koyuyordu. Gelip karışması Emine'nin ancak olay çıkarmasına yarardı başka bir işe de yaramazdı. Annem umut mu veriyordu da Rüzgâr'ı da öğrenince buralara kadar geldi? Annemle Rüzgâr konusunda konuştuktan hemen sonra Emine'nin dibimde bitmesi normal değildi. Sabahın kör saatinde çıkıp gelmişti. Ne olur olay çıkarmasın diye dua ettim içimden. Yorgundum ve o an tek istediğim kız arkadaşıma sarılıp uyumaktı.

"Bu kızı bana nasıl tercih edersin?" Dedi. Ayrıldığımızın, nişanı attığımızın nesini anlamıyordu.

"Niye sen bulunmaz hint kumaşı mısın?" Dedim. Bir şey diyemedi.

"Bu kız otel odalarında elin adamlarıylaydı. Ne çabuk unuttun?" Dedi. Yine aynı şeyleri söylüyordu.

"Emine! Bir yetişkin gibi davran ve kendine çeki düzen ver. Bir daha da karşıma çıkma." Dedim ve tekneden inip beni bekleyen Rüzgâr'ıma koştum.

"Kokuyorum, sarılmayayım." Dedim ama umursamadı o sarıldı bana. Dünyanın tüm sıkıntılarına ve çilelerini çekmeye değecek başka bir an var mıdır? Bir annenin evladına sarılışı olabilir bir de. 

RÜZGARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin