"Lorenzo! Lorenzo!"
Birinin ismimi ısrarla söylemesi beni uykumdan uyandırdı. Gözlerimi araladım, uykulu gözlerle sinirle etrafı inceledim. Beni gecenin bir vakti uykumdan uyandıran her kimse başı çok ciddi belaya girecekti.. derken, yatağımın kenarında durmuş bana parıldayan kahveleriyle bakan küçük çocuğu fark ettim. "Rino?" Yatakta doğruldum, "Neler oluyor?"
Rino kocaman gülümseyerek, "Sonunda uyandın!" dedi. "Hadi, kalk! Takip et beni!" Homurdanarak, odadaki diğer çocukların uyanmaması için sessizce önümdeki küçük çocuğu, beni nereye götüreceğini merak ederek takip ettim.
O gün o adam tarafından bir ara sokakta bulunmam hayatımı büyük ölçüde değiştirmişti. Adamın adı Gino'ydu. Sonraları, Gino'nun görevinin sokakta benim gibi çocukları bulup buraya getirmek olduğunu öğrenmiştim. Burada benim gibi en az elli tane çocuk vardı. Bazılarının yaşları benden büyüktü, bazıları ise tıpkı Rino gibi küçüktü. Bizi eğitmek için buraya toplamışlardı. Çalmak için. Saldırmak için. Ve benim gibi, Gino'nun deyimiyle gözü kara olanları, öldürmek için eğitiyorlardı. Başlarda buradan hiç hoşlanmamıştım, bir gruba katılmaktan hiç hoşlanmazdım. Tek başıma daha iyiydim. Üstelik kimsenin sürtüğü olmak gibi bir amacım yoktu. Ama en azından başımı sokacak bir çatım vardı. Sokakta kalmaktan çok daha iyiydi. Buraya geleli birkaç ay olmuştu, soğukluğum ve sertliğimle tüm çocukların benden uzak kalmasını, bana bulaşmamalarını becermiştim ama tek bir kişi dışında.. Baş belası Rino, geldiğim andan itibaren peşime yapışmıştı.
Benden birkaç yaş küçüktü. Henüz bir çocuktu. Çok küçüktü, çok cılızdı ve korkaktı. Bunu bilen büyük çocuklar her defasında onunla uğraşıyorlardı ama artık yanında ben vardım. Kimsenin bana bağlanmasını istemiyordum ama küçük bir çocuğu ondan büyük zorbalarla tek başına bırakacak kadar acımasız değildim. Zorbalardan hoşlanmazdım.
Rino seri adımlarla merdivenleri indi. Eski, terk edilmiş bir evde kalıyorduk. Merdivenler her hareket edişimizde gıcırdıyordu ve eğer bu saatte etrafta dolaştığımız görünürse başımız ciddi anlamda belaya girerdi. Bir belayla başa çıkabilirdim ama Rino küçük ve korkaktı; birisi ona bağırdığı anda ağlamaya başlıyordu ve onu susturmak zorunda kalmak hiç istemiyordum. Sonunda bodrum kapısını açtı ve içeriye girip durdu. İçeride bir mutfak vardı, ilerleyerek buzdolabının kapısını açtı ve içinden iki adet sandviç çıkardı. Kahve gözleri mutluluk doluydu. "Bak!" dedi bana sandviçleri uzatarak. "Bak, ne buldum!"
Tek bir öğünümüz vardı ve o kadar iğrenç yemekler çıkıyordu ki, bazen mide bulantısından yiyemezdim bile. Şimdi karşımda buram buram domuz pastırması kokan bu sandviçleri görünce midem guruldamıştı. Rino'ya kaşlarımı çatarak baktım, "Burayı nasıl keşfettin?"
"Gino her gece buraya giriyor, ardından da kapıyı kilitliyor. Ama bu gece kilitlemeyi unuttu!" dedi neşeyle. "Ben de içeride ne olduğunu görünce hemen seni uyandırdım. Baksana, Lorenzo," dedi mutlu mutlu. "Domuz pastırması! Sonunda o iğrenç lapaları yemekten kurtulduk! Hadi, al!" diyerek sandviçi bana uzattı. İkiletmeden elinden sandviçi aldım ve o hızlı hızlı yerken, onun aksine yavaşça lokmalar aldım. Tadı gerçekten çok güzeldi, aylar sonra ilk defa gerçek bir yemek yiyormuş gibiydim ama içimdeki kötü histen kurtulamıyordum. Rino kendi sandviçini hızlıca bitirdi, gözlerindeki mutluluk bir anlığına sönmüş, midesini tutup derin bir nefes almıştı. "Ne oldu? Doymadın mı?" diye sordum ona.
Kafasını yavaşça iki yana salladı. İçimi çekip, kalan yarım sandviçimi ona uzattım. "Hadi, bunu da ye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMAK (İTALYAN SERİSİ#4)
Romance23 yaşındaki Joenne Amy Jones için hayat hiçbir zaman kolay olmamıştır. Kendini öldüren alkolik babasının borçlarını ödemek, hasta annesine bakmak ve küçük kardeşinin problemleriyle ilgilenmekten, kendine bir hayat kurmaya hiç vakti olmamıştır. Ve ş...