Büyük binanın önünde dururken heyecandan dizlerim titriyordu.
Lorenzo ile dünkü konuşmamızın ardından ikimiz de uyuyamamıştık. İkimiz de bundan başka bir şey düşünememiştik. Birkaç saatlik uykunun ardından sabah uyanıp uyanmaz hazırlanmış ve kendimizi yetimhanenin önünde bulmuştuk.
Birkaç ay önce, balayımızda Lorenzo ile o konuşmayı yaparken işlerin bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim. En azından birkaç yıl daha bekleriz, diye düşünmüştüm ama eğer Lorenzo onu bulduk diyorsa, onu bulmuştuk. Bu bekleyemezdi. Özellikle dün anlattığı şeylerden sonra gelip o bebeği görmem lazımdı. Bir an önce.
Lorenzo ile arabadan indik ve içeriden çocuk seslerinin yankılandığı binaya bakarken derin bir nefes aldık. İkimiz de çok gergindik. Her şey normalmiş gibi kahvaltı alıp sohbet etmeye çalışmıştık ama ruh halimiz öyle tuhaftı ki, konuşmalarımız başarısız birkaç denemeden öteye gidememişti. Yani, ben gergin olacağımı biliyordum ama Lorenzo gömleğinin düğmelerini iliklerken parmaklarının titrediğini görmek bambaşka bir deneyimdi. O hep çok özgüvenliydi, ama bu ziyaret onu bile etkilemişti.
"Hazır mısın mio amore?" dedi Lorenzo yumuşak bir sesle. Ona bakıp kafamı salladım. Elimi tuttu, ben içeriye gireceğimizi düşünüp ileri bir adım atarken Lorenzo elimi sıkarak beni durdurdu ve ona dönmemi sağladı. Yanağımı nazikçe okşadı. Bana bakan gözleri minnet ve aşk doluydu. İçinde binbir duygu barındıran sesiyle, "Bunu yaptığın için teşekkür ederim." dedi. Yalnızca gülümseyebildim. "Lorenzo..." diye fısıldadım.
"Evet, cara?"
Ansızın, "Seni seviyorum." dedim. Sadece bunu bilmesini istemiştim.
Lorenzo sanki ilkbaharın gelişini görmüş gibi gülümsedi. Elimi öptü, bakışlarını hiç ayırmadan, "Seni seviyorum." dedi.
Biliyordum.
Bizi buraya getiren birbirimize duyduğumuz sevgiydi zaten.
Birbirimizden güç alarak, el ele içeri ilerledik. Gri saçlarını sıkı bir topuz yapmış, ellilerinin sonunda gözüken bir kadın bizi kapının girişinde bekliyordu. Gülümseyerek, "Merhaba Bay ve Bayan Romano. Ben Elizabeth Gibson. Bu kurumun müdürüyüm." dedi. El sıkıştık. "İçeri girelim mi?"
Bayan Gibson'ın peşinden ilerledik. Yürürken Bayan Gibson, "Bayan Moretti ile dün konuştuk. Sizin hakkınızda çok güzel şeyler söyledi." dedi. "Bay ve Bayan Moretti kurumumuza maddi ve manevi olarak çok yardımcı oldular, onların fikirleri bizim için her zaman çok önemlidir. Bu yüzden bugün görüşmek istediğinizi söylediğinde, onu kıramazdım." diye ekledi.
Koridorda yaşları değişen bir sürü çocuk vardı. Hepsinin suratlarında bir tebessüm bulunuyordu, mutlu çocuklar oldukları belliydi. Hepsi yanımızdan geçerken neşeyle Bayan Gibson'a selam veriyorlardı. Daha önce hiç yetimhaneye girmemiştim, benim için yeni bir tecrübe olmasına rağmen Lorenzo için öyle olmadığını biliyordum. Çocukların yanından geçerken elimi tutan elinin kasıldığını hissettim, kafamı çevirip ona baktığımda suratının oldukça gergin olduğunu gördüm. Bayan Gibson, bizi odasına soktu. "Siz oturup bekleyin lütfen. Ben Stella'yı getireyim. Öğle yemeği vakitleri bitmiş olmalı." dedi ve biz onaylayarak koltuğa otururken Bayan Gibson odadan çıktı.
Bir süre sessizce durduk. Sonra konuşup bu puslu havayı bir an önce dağıtmak için konuşmaya başladım. "Mutlu gözüküyorlar." dedim. "Mutlu ve ilgilenilmiş. İnsan bir yetimhaneye girdiğinde ne görmeyi bekliyor bilmiyorum ama..." İçimi çekip sustum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYNAMAK (İTALYAN SERİSİ#4)
Romance23 yaşındaki Joenne Amy Jones için hayat hiçbir zaman kolay olmamıştır. Kendini öldüren alkolik babasının borçlarını ödemek, hasta annesine bakmak ve küçük kardeşinin problemleriyle ilgilenmekten, kendine bir hayat kurmaya hiç vakti olmamıştır. Ve ş...