BÖLÜM YİRMİ

23.4K 1.6K 724
                                    

Ölecektim.

Yani, hepimize biçilmiş belirli bir süre vardı. Eninde sonunda hepimiz ölecektik ama öyle bir ölüm değildi bahsettiğim. Hayır, ben bugün ölecektim. Acı içinde. Sevdiğim adam tarafından. Onun benden nefret ettiğini ve onu hayal kırıklığına uğrattığımı bilerek. Ona olan aşkıma hiçbir zaman inanmayacağını, beni hep bir hain olarak anacağını bilerek. İşkence edilerek.

Ölecektim.

Kaç defa ölmeyi dilemiştim acaba? Hiç çalışmadığım bir sınava giderken kaç defa keşke sınava girmeden önce ölsem, demiştim ya da kaç defa çok çalıştığım bir gecenin ardından yorgunca Tanrım, canımı al, demiştim. Bunların hiçbirini gerçekten kast etmemiştim elbette.

Ölmek istemiyordum.

Bu konuda cesur olmayı isterdim. Kitaplarda, filmlerde öyle olurdu değil mi? Ana karakter cesur bir şekilde ölümü kucaklar, gözlerini kapatır ve o son anı sessizce beklerdi. Keşke cesur olduğumu söyleyebilseydim. Ama ölmek istemiyordum.

Ölmek istemiyordum.

Ellerim arkada kelepçeli, bana nefret, küçümseme ve tiksintiyle bakan beş tane erkeğin önünde dizlerimin üzerine çökmüş bir halde yerdeydim. Görünüşümüz gerçekten trajikti. Onlar milyonlarca dolarlık duran jilet gibi takım elbiseleri içinde, masada tüm gücü ellerinde tutan bir şekilde otururken ben dizlerimin üzerinde, üzerimde Lorenzo'nun alelacele iliklenmiş gömleği ve bir şortla birlikte, yerde ağlayarak hayatım için yalvarıyordum. Onlar gücü temsil ediyorlardı, ben ise kesin bir çaresizlik ve güçsüzlüğü.

Onlara olanları anlatmaya çalışmıştım. Tanrım, Lorenzo beni alelacele arabaya atıp yola çıktığımızdan beri olanları anlatmaya çalışıyordum zaten. Gerçekleri. Sadece gerçekleri. Ama şimdi, bu güç kokan beş tane kuvvetli erkeğe bakıyordum ve düşündüğüm tek şey şuydu; ne fark eder? Gerçekleri anlatsam beni affedecekler miydi? Daha da ötesi, anlayacaklar mıydı? Lorenzo'nun eskiden sefalet içinde yaşadığını biliyordum. Evet, bir zamanlar çaresizliği belki en dibine kadar o da tatmıştı ama onun insanın dilinde nasıl bir tat bıraktığını artık hatırlıyor muydu ki? Lorenzo Romano olmadan öncesini, insanların adıyla dahi titremesinden en öncesini hatırlıyor muydu? Gözlerim masanın en başında oturan ve bana mavi gözlerindeki küçümsemeyle bakan adama kaydı. Antonio Del Piero. Adını defalarca haberlerde duymuştum. İtalya'nın neredeyse çoğuna sahip olan adam. Del Piero ailesi dünyanın en zengin aileleri arasında sekizinci sırada mı seçilmişti geçen yıl? Antonio Del Piero'ya çaresiz kalmanın, hayatın için başkasına yalvarmak zorunda kalmanın, aileni ve kendini hayatta tutmak için verilen her işi, her görevi yerine getirmek zorunda olmanın zorluğunu nasıl anlatabilirdim?

Dünya bu adamların milyon dolarlık ayakkabılarının altındaydı.

Ben ise zavallı Atlas gibi o dünyayı sırtında taşımak zorunda kalan onlarca minik insandan yalnızca bir tanesiydim.

"Bize ihanet ettin," dedi Antonio soğuk, ürpertici bir sesle. Ses tonu düzgündü, sesinde öfkeye dair hiçbir belirti yoktu fakat sesindeki soğukluk yüzünden neredeyse altıma kaçıracaktım. "Bu adama ihanet ettin. Bunun cezası ne, biliyor musun?"

Hıçkırarak kafamı iki yana salladım. "Zorundaydım! Zorundaydım! İstemedim! Yapmak istemedim!"

Geçirdiğimiz zamanda bana sadece arkadaşça davranan, hep güleryüzlü gördüğüm Fabio yeşil gözlerini kısarak bana tiksinir gibi baktı. "İstemedin mi? Banka hesabın bunun tam tersini söylüyor." dedi üstten bir sesle.

ATEŞLE OYNAMAK (İTALYAN SERİSİ#4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin