BÖLÜM SEKİZ

33.8K 1.6K 330
                                    

Gün doğarken topallayarak hala çocukların uyumakta olduğu odaya geri döndüm. Bacaklarım titriyor, canım öylesine acıyordu ki kendimi ölecekmiş gibi hissediyordum. Sonunda odaya girip kimseyi uyandırmadan zorlukla yer yatağına uzanabildim. Engel olamadan, sıktığım dişlerim arasından bir inleme sesi çıkardım. O sırada yanımda bir nefes duydum, "Lorenzo!"

Kafamı çevirdiğimde Rino'nun dolmuş kahve gözleriyle bana korku ve üzüntü içinde bakmakta olduğunu gördüm. "Lorenzo!" diye inledi tekrardan. "Sana ne yaptılar?"

Sorusu, saatlerdir kendimi tutmama rağmen burnumun ucunun sızlamasına, gözlerimin deli gibi yanmasına sebep olmuştu. Ağlamayacaktım. Küçük kardeşimi kaybetmiştim. Annem gözlerimin önünde ölmüştü. Doğduğumdan beri her türlü işkenceye maruz kalmıştım; öz babam tarafından. O kadar çok defa dövülmüştüm ki artık vücudumdaki bazı noktalar hissizleşmişti. Ağlamayacaktım. Ben küçük bir çocuk değildim. Ben bir hayatta kalandım. Hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapan o adam bendim. Ağlamayacaktım.

Yine de Rino bana doğru uzandığında omuzlarımın titremesine engel olamadım.

Dudaklarım arasından kaçan hıçkırık seslerini duyan Rino, "Oh, Lorenzo!" diye fısıldayarak küçük kollarını etrafıma sararak bana sımsıkı sarıldı. "Lorenzo, çok üzgünüm... çok özür dilerim... özür dilerim..." Hıçkırıklarım artarken, "Geçecek.. Her şey çok güzel olacak.." diye vaatler sıralamaya başladı ama o bile bunun koca bir yalan olduğunun farkındaydı.

Rino daha fazla yanılamazdı. Ondan sonra her şey daha da kötü olmuştu.


Sandalyeye bağlanmış, ağzındaki banttan dolayı tuhaf sesler çıkararak bağıran, bana korku içinde bakan adamı dikkatle inceledim. Kumral, uzun boylu, sanırım çoğu insanın yakışıklı sayabileceği -bana göre ortalamaydı- bir adamdı. Kahve gözlerine dehşet oturmuştu, kafasının karışık olduğu belliydi. Neden bir gece kulübünden çıkmış, evine doğru yürürken kaçırılıp bir odaya hapsedildiğini merak ediyor olmalıydı.

Cebimden sigaramı çıkarıp dudaklarım arasına götürdüm ve yakarak dumandan bir nefes çektim. Tam karşısında duran sandalyeye oturdum, "Merhaba David. Ben Lorenzo. Lorenzo Romano." Elimi kaldırıp sallayarak sırıttım, "Seni kaçıran adam benim. Ya da, emri veren desem daha doğru olacak." Ne? Ben bir barbar değildim. Elbette onu öldürecek olan adamı tanımaya ve neden öldürüleceğini bilmeye hakkı vardı. "Eminim neden burada olduğunu merak ediyorsundur. Ediyor musun?" Bağırma sesleri çıkardı, sandalyede biraz debelendi. "Ah, benim aptal kafam! Konuşmak istiyorsun, değil mi?" Sandalyeden kalktım, yanına yaklaşıp ağzındaki bezi çıkarıp attım. Bez çıktığı gibi tükürükler saçarak, bağırarak konuşmaya başladı,

"Seni orospu çocuğu! Beni derhal çöz seni pislik herif! Kim olduğum hakkında herhangi bir fikrin var mı?! Sen.... ahhh!" Bağırması sinirlerimi bozarken, gözlerimi devirerek elimdeki sigarayı sandalyeye bağlanmış olan avucunun içine batırdım. Gözlerinden yaşlar boşalarak çığlık atması beni hiç etkilememiş, aksine, hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu kadar yumuşak bir orospu çocuğu olduğuna inanamıyordum. Sekiz yaşındaki ben babamın işkenceleri karşısında daha dayanıklıydım.

"Şimdi, çeneni kapatıp beni dinleyecek misin?" diye sordum sakin bir sesle. Bağırışları minik iç çekişlere dönerken, konuşmaya devam ettim. "Seni buraya neden hapsettiğimi merak ediyor olmalısın.. Olay şu ki, David.." Ellerimi birbirine vurdum, "Bak, ben berbat bir adamım, tamam mı? Hayatında görüp görebileceğin tüm pislikleri yapmış bir adamım. Çaldım, yalan söyledim, adam öldürdüm.. Ama benim gibi iğrenç bir adamın bile geçemeyeceği sınırlar var." Dişlerimi sıkarak, bakışlarımı üzerine kilitledim. "Daha önce hiçbir kadına isteği dışında dokunmadım."

ATEŞLE OYNAMAK (İTALYAN SERİSİ#4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin