BÖLÜM ON DOKUZ

25.5K 1.6K 805
                                    

Araba büyük bir otelin önünde durdu.

Lorenzo ile kiliseden beri görüşmemiştik, eve geri dönmemişti. Yalnızca bu akşam beni özel bir yemeğe çıkaracağını ve hazırlanmamı söyleyen sade bir mesaj atmıştı.

Üzerime onun çok sevdiği mini, askılı, mavi elbisemi giymiştim. Üzerimde saçma bir heyecan vardı neredeyse topuklularımın üzerinde durmakta zorlanıyordum. Ben ellerim titremeden duramadığım için makyajımı ve saçımı Merve yapmıştı, ben evden çıkarken onun suratındaki umutlu gülümseme daha da heyecanlanmamı sağlamıştı.

Yolculuğun başından beri sessiz olan şoför, kapımı açtı ve düz bir sesle iyi akşamlar diledi. Otele girdim, resepsiyona ilerleyip Lorenzo'nun adını verdim. Genç çocuk gülümseyerek, "Sizi yönlendireyim." dedi. Birlikte asansöre bindik ve en üst kata bastığını gördüm. Tanrım, burası fazla mı sıcaktı? Neden bu kadar heyecanlıydım? Lorenzo ile yalnız geçirdiğim ilk vakit değildi ya!

Görevli ile birlikte asansörden indik, bana uzun koridorun sonundaki tek odayı gösterip, "Bay Romano sizi bekliyor. Kapıyı açmanız yeterli olacak. İyi akşamlar Bayan Jones." dedi ve tekrardan asansöre binip ortadan kayboldu.

Titrek adımlarla kapıya doğru ilerledim. Elim kapı kulpundayken derin bir nefes aldım.

Sanki bu gece bu odada hayatım değişecekmiş gibi hissediyordum.

Kapıyı arkamdan kapatarak içeriye girdim. Kocaman bir otel odasıydı, sanırım bir kral dairesiydi. Odaya doğru birkaç adım attım. Işıklar kapalıydı, tam ortada yuvarlak bir masa ve üzerinde kapakları kapalı tabaklar vardı. Odanın her tarafına mumlar yerleştirilmişti. Mumlar odayı hafif bir şekilde aydınlatıyordu. Lorenzo etrafta yoktu.

"Lorenzo?" diye seslendim. Ses yoktu. "Lorenzo, neredesin?"

"Buradayım amore mio."

Beklemediğim sesle bir anda yerimde sıçradım. Elimi kalbime götürdüm, "Tanrım, ödümü kopardın!" Kafamı çevirdiğimde, Lorenzo'nun duvarın önündeki tek kişilik koltukta oturmakta olduğunu gördüm. Bacaklarını rahatça açmıştı, elinde bir içki bardağı tutuyordu. Üzerinde siyah bir pantolon ve beyaz bir gömlek vardı. Ama suratı karanlıkta kaldığı için görememiştim. "Üzgünüm cara. Seni korkuttum mu?" Sesi inanılmaz derecede sakindi.

"Hayır, sadece.. Bir anlığına irkildim."

Bana cevap vermedi. Elindeki içkiyi dudakları arasına götürüp fondipledi ve boşalan bardağı yanındaki komidine koyup ayağa kalktı. Bir adım ileriye attı ve suratının aydınlanmasını sağladı.

Sol gözündeki morluğu gördüğümde endişeli bir ses çıkardım. "Lorenzo, ne oldu sana?"

Sanki suratındaki koca morluğum yeni farkına varmış gibi elini gözüne götürdü ve hafifçe dokundu. Dokunması karşısında ben bile acıyla suratımı germiştim ama onun düz ifadesi hiç değişmemişti. Omuzlarını silkti. "Endişelenmen gereken bir şey değil." dedi elini cebine sokup.

Birkaç adım uzağında öylece dikilmeye devam ettim. Bizim için oldukça romantik bir ortam hazırlamıştı ama... o kadar ruhsuz, o kadar ulaşılmaz duruyordu ki ona yaklaşmaya cesaret edemiyordum.

Aklımı okumuş gibi, "Neden öylece duruyorsun orada mio amore?" dedi dümdüz sesiyle. "Sürprizimi beğenmedin mi?"

ATEŞLE OYNAMAK (İTALYAN SERİSİ#4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin