21.Bölüm

3.2K 119 26
                                    

Sizlerden ricam beğenip yorum yapmanız. İnanın arkadaşım ile 16 sayfa yazdık emek büyük o acıdan yorumlarınızı bekliyorum...

Damla;

Karanlık bir ormanın tam ortasındaydım. Ağaçlar her yeri örtüyor, hatta gökyüzünün karanlığını bile saklıyordu. Dalların arasından ay’ın ışığı süzülüyor, böylece etrafımda dolanan sisleri görebiliyordum. Korkutucu ürpertilerin yanı sıra, huzuru da hissedebiliyordum. Rüzgâr uğuldayarak estiğinde dalgalı saçlarım uçuşarak bağımsızlığını ilan ettiler. Ürperince üzerime baktım ve gördüğüm ile dona kaldım. Üzerimde beyaz gecelik alt kısımları delik delik, kolları tamamıyla yok, yukarıya doğru yer yer siyah lekelerle doluydu. Ve gecelik ayak bileklerime kadar uzunluğa sahipti. Ayağımda ayakkabı yoktu. Ben de çamurlu toprağa basıyordum.

Kollarımı bedenime siper ederek yürümeye başladım. Ayaklarımın altında ne varsa batıyor, acımasına yol açıyordu. Amacım artık bu yerden gidip güvenli bir liman bulmaktı. Yürüdüm, yürüdüm en sonunda yıkık dökük bana biraz tanıdık gelen iki katlı kulübeyi buldum.

“Damla!”adımın bağırılmasıyla arkama baktığımda, Robert’i gördüm. Elinde silah vardı. Kulübeye doğrultmuştu fakat bakışları benim üzerimdeydi.

“Girme!”diye bağırdı koca ormanda yankılandı sesi. Ağzımı açıp bir şey diyemiyordum ki dişlerim birbirine vuruyordu.

“Üşüyorum ama.”dedim masum bir şekilde. Bakışlarımı çekip kulübeye doğru adım attım.

Kapı gıcırdayarak açıldığında kendime daha sıkı sarıldım. Sıcak bir yer için o kulübeye girmek istiyordu bedenim. İtaat ederek merdivenleri çıktım. Eşikten geçtiğim an kapı sertçe kapandı. Şöminenin sıcaklığı beni yaladığında önünde olan küçük tabureye oturdum. Ellerimi ateşe uzatarak ısıtmaya çalışırken gözlerim evi dolaşıyordu. Ev bomboştu. Pencereler sıkıca siyah tüllerle kapatılmıştı. Tek belirti şömine ve oturduğum tabureydi.

Merdivenlerden aşağı inen şarap kırmızısı dar elbiseli Nora’yı görünce hızla ayağa kalktım. Kalkmam ile tabure sallanarak düştü. Bakışlarım tekrar Nora’nın üzerinde giderken bu sefer Robert siyah takımı ile aşağı indi. Elini beline yerleştirip dudaklarından kısa öpücük aldı. Nora kıkırdayarak başını göğsüne yaslarken acı katmer katmer kalbimi sıkıyordu.

“Robert!”dedim acı dolu bir halde. Yıkılmış, yılmıştım… Bir adım atıp elimi uzattım. O ise gülerek, Nora’nın elinden tuttuğu gibi kapıyı açıp dışarı çıktı.

Gözlerimi kapatıp bu acının dinmesini bekledim ama dinmedi. Su gibi akıp içime daha çok yerleşti. Bir şelale olsaydım eğer durulurdum.

Korkarak yumduğum gözlerimi açtığımda karşımda mavi gözleri, siyah tüyleri olan kocaman Kurt’u görmem bir oldu. Bu sefer korkarak geri giderken bir yere tosladım. Arkamı dönünce gülen eniştemi gördüm. Çığlık atıp kaçmaya çalışırken, kollarımdan sıkıca tuttu. “Nereye sevgili yeğenim. Bundan sonra bizdensin, bizim gibisin.”dediği an sivrilen dişleri boynuma battı.

Çığlıklarım kulaklarıma dolarken gözlerimi açtım. Yatakta doğrulup hıçkırıklara boğulurken, kapım bir anda açıldı. İçeri giren Robert önce etrafa baktı sonra koşarak yanıma gelip sarıldı. Her şeyi es geçerek bende ona sarıldım. Çünkü buna ihtiyacım vardı. Kokusunu içime çekerek başımı boynuna gömdüm. Saçlarımı usulca okşarken, “Geçti… Geçti buradayım.”diyordu.

AvcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin