31.Bölüm

1.6K 93 8
                                    

Ayza;

Şok! Kendinden geçiren, ne yaptığını bilmediğin saniyelerin anlamıdır. Orada babamın ölümünü izlerken onu kurtaramamamın bende yarattığı en büyük etkiydi. İlk başta ne hissedeceğimi çözemedim. Acı sinsiliğini göstererek kalbime zehrini akıtırken gözlerimin önünde kayıp giden babamın ardından yüreğimin burkulması, midemin bulanması ve garip titremeler baş gösterdi. Ne yapacağımı bilemez bir halde bütün üstüme gelenleri atmak için boş gözlerle etrafıma bakmayı seçmişken, daha babamın ölümünü kabullenmemiş bu bedenim yaşadıklarımın ağırlığıyla yerdeki bıçağı kavradı. Dışarıdan bir seyirci gibi yaptıklarımı izliyordum. Elvis'in boynuna bıçağı dayayarak hiç düşünmeden kesişimi titreyen ellerim yapmıştı. Dışarıdan sesler geliyordu ama ben anlamıyordum. Gözlerim sabit iki ölü bedene bakarken, kendimin artık kurt olacağını bile kavrayamaması bundandı. Alex'in beni kollarına bağırarak alması bile komikti o an. Güldüm. Dudaklarım delirmişti. Benliğim kaybolmuştu. Kayıplarım fazlaydı. Yine de başımı yasladığım sert yerden hiç çekmemek istedim. Kokusu burnuma dolarken yanağımdan süzülen yaşlarımı hissettim. Bir yol olup akıyorlardı.

"Baba."Alex'in beline kollarımı sardım. Tişörtünün arka kısmını avuçlarımda ezerken bir küçük anı beynime üşüşmüştü.

On dört yaşındaydım o zaman. Sevmeyi yeni öğrenen, içine kapanık kızdım. Arkadaşlarımla kaynaşmasını beceremeyen firari biriydim. Yine öğleden sonra eve gelmiş ağlıyordum. Öyle içtendi ki ağlamam, feryatlar figan figan boşalıyorlardı. Ciğerlerim sökülürcesine kopuyordu dudaklarımdan hıçkırıklarım. Gözyaşlarımı kurularken babamı görünce utanarak başımı eğdim. Parmaklarımla oynarken babamın kundura ayakkabılarının burunlarını gördüm. Çenemden tutup başımı kaldırdığında gözlerimiz kenetlendi.

"Sen güçlü bir kızsın. Ağlama."ayağa kalkıp sarıldım ona. Boyum çok uzun olmadığından dolayı karnının üzerine koydum başımı. Siyah gömleğinin kenarlarını sıkarak ağlamaya devam ettim. Ta ki orada susana kadar.

Şimdi ise babamın yerine Alex'e sarılıyordum. Korku, kaybediş, acı... Küllenmiş umutlarımı çamur yapan kadere isyan edercesine ağlıyordum. Normal hayatım olmadığına... Yine de Damla'yı suçlamıyordum. Kendince haklılığını görmezden gelemiyordum. Her bir bölümüm parçalara ayrılıp, acı dayanılmaz hala geldikçe yerimde ağlarken zıplıyordum. Alex'in başımı kendine bastırması olmasa çıkıp giderdim bu kapıdan.

"O, babam öldü Alex."hıçkırıklarımın arasından bölük pörçük sözcükleri söyleyebildim. Anlayıp anlamaması sorun değildi. Kâbus gören tarafım anlıyordu ya, ona yasak olması gereken yerde her salise boyunca hatırlatıyordu.

Ağlamaktan nefessiz kaldığım anları yaşıyordum. "Gidelim mi?"Robert'in sözüne karşı başımı öyle bir salladım ki var olan tüm gücümle Alex'i ittim. Hazırsızlık yakalandığı için beni tutamadan babamın yanına koştum. Yüz üstü yatıyordu. Dizlerimin üzerine çökerek kendime döndürdüm. Başını dizlerime yatırıp hep sevdiğim ondan bana gelen düz kırlaşmış siyah saçlarını okşadım.

"Babam... Ne vardı beni sevseydin baba. Ne vardı kimseye kötülük yapmasaydın."gözlerim yaşlar sebebiyle görünmeyecek duruma gelince yaşlarımı sildim. "Küçük kızın olamadım mı senin? Hiç mi yüreğinde yoktum baba? Ama sen üzülme. Sen bende vardın. Sen bende hep var olacaksın. Kimseye kızamıyorum babam. Kimseye..."bu acı öyle bir yüktü ki hem kalbi yakıyor, hem omuzların çökmesini sağlıyordu. Bir yanımın eksik kalması demek, artık hayattaki boşlukları dolduramamaktı. Eğilip babamın alnına kuş tüyü hafifliğinde bir öpücük kondurdum. "Özür dilerim."onu bırakıp kalktığımda ellerimdeki kanı üzerime silerek bu lanet kokan yerden çıktım. Bıraktığım babam ağır, bir diğer bölmesi naifti. Ölüm zordu. Ölenin yakınlık derecesine göre hepimiz duygularımızı yaşamaya çalışıyorduk. Merdivenlerden inip durduğumda nefes almak için var gücümle çektim havayı. Tek isteğim yalnız kalıp acımla yaşamaktı.

AvcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin