14.Bölüm / 1.Part

2.4K 132 14
                                    

Merhaba Arkadaşlar sizlerden ricam bir yorum veya vote vermeniz :) Ciddi anlamda bu hikaye hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum da :)

Söylediklerimden zerre pişmanlık duymuyordum. Onun yanında mutluydum bunu inkar edemem. Ama aşk gibi saçma bir duygu kesinlikle ona karşı içimde barındırmıyordum. Ayza’yı gördüğümde hep Kemal denen adamı görüyordum ve bu benim nefretimi daha çok canlandırıyordu. İçimden onu kırıp dökmek geliyordu. Canını yakarak bir köşeye fırlatıp atmak, orada hep öylece yalnızlığına terk etmek… Azıcık ruhum iyileşebilirdi. İçimdeki ölü hücreler kıvama gelerek yeniden yeşerebilirdi. Mikroplarım için antibiyotik almak gibiydi. İlaç devreye girdiğinde yenilenen hücrelerin eskilere savaş açmasıydı. Beynime kadar ulaşan içten içe tüketen mikroplar beni ciddi anlamda çökertmişti.

Birden tişörtümü üstümden çıkararak rastgele bir yere fırlattım. Kırmak dökmek hatta yakmak istiyordum. Kendim yanarken başkalarının soğukluğuna dayanamıyordum. Dışarıda mutlu olan insanların kafalarını koparmak, mutluluk yok diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Elimden gelen oturmaktı ne yazık ki. Gözüm banyoya ilişince altımdaki eşofmanı da çıkardım. Altımda sadece iç çamaşırım varken kendimi banyoma attım. Suyu soğuk olarak ayarlayıp iç çamaşırımdan da kurtuldum. Duşa kabine girdiğimde soğuk su vücudumu hemen kabul etti. Sıcaklığımla birleşince bedenimi kalkan gibi sardı. Etkilenmiyordu çünkü. Ateşten korkmuyor, onu içine hapis ederek benliğine çekiyordu. Halbuki ateşin sudan korkması gerekmez miydi? Onu söndürüp yok etmesi. Tam tersine daha çok körüklüyordu. Ve ben bunu seviyordum.

Gözlerim kapalı bir şekilde suyun ruhumdaki kirleri alıp götürmesini de seviyordum. Ayaklarım altından deliğe gidip kayboluyordu pisliklerim. Şu delikten girip bende kaybolmak isterdim. O zaman her şey biterdi. Bedenimin sönmeyeceğini anladığım da iki elimi duvara yasladım. Şimdi başımdan aşağı sular süzülüyordu. Daha çok durabilecekken kapının çalınmasıyla suyu kapadım.

 “Ne var!”diye seslendim.

“Daha ne kadar duracaksın Tanrım orada? Seninle konuşmak istediğim çok önemli bir konu var.”Robert’in diyeceklerine kulaklarımı tıkasam ne güzel olurdu. Yine bir dert, yine bir ölüm kokusuydu çevrem. Ölmekten korkmuyordum. Sadece intikamımın yarım kalmasını istemezdim.

Duşa kabinden çıkarak askılıkta olan havluyu belime sardım. Kapıyı açtığım da Robert kapının hemen yanında duruyordu. “Konuşalım bakalım neymiş şu önemli konu.”yanından geçtiğimde hareketlenerek yatağıma kuruldu. Geriye doğru uzandığında ensesinde birleştirdi ellerini. Dolaba yönelerek kıyafet seçmeye başladım. Nedense bütün hepsi siyahtı. İçim kadar karanlık, ruhum kadar delik deşiktiler. En altta lacivert uzun kollu tişört bulunca onu çekip aldım. Altıma da favori kotumla birlikte çamaşır çıkardım.

“Konuşmayacak mısın?”

“Üçümüzü ilgilendiren bir konu bu o yüzden giyin de aşağıda konuşalım.”

Elimdeki tişörtü Robert’in yüzüne fırlatarak, “Madem öyle aşağı insene! Neden sapık gibi beni dikizliyorsun? Hayır tercihlerin mi değişti ben bilmeden?”gür kahkahası odada yankılandığında ayağa kalkarak bu sefer o bana tişörtü fırlattı. Hava da yakalayarak sırıttım. O kıvırcık buklelerini karıştırarak odamdan çıktığında bende giyinmeye başladım.

Ayna da nemli saçlarıma şeklini verme işlemini bitirince odadan çıkarak aşağı inmeye başladım. Bu birkaç saatlik zaman diliminde Ayza’nın ne sesini duymuş, ne de yüzünü görmüştüm. Kim bilir saat kaçtı? Robert bu saatte gelmişse demek ki çok önemli bir konu hakkında konuşacaktık. Omuzlarımı dikleştirerek son merdivenden indiğim gibi gözlerini bana diktiler. Ben ise kafamı toplamak istermişçesine mini bara ilerledim. Votka şişesini alarak sevdiğim köşeme giderek oturdum. Bardağa doldurarak zaman kaybetmek yerine şişeyi diklemek daha mantıklıydı.

AvcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin