Beklemek. Bir ölümümü bu kadar çok bekledim. Bir de doktorların kurtarmaya çalıştığı, hayatıma intikamım için aldığım kızı. Ona aşkla, büyük bir sevgiyle veyahut tutkuyla oluşan duygular yoktu. Sadece alışmak vardı. İçime çektiğim kokusuna, dokunduğum tenine, yumuşak ama bazen ısırdığını bilmeden yara olan dudaklarına, düz süpürge saçlarına alışmıştım. Şimdi ise içeriden gelecek haberi bekliyorduk. Hepimiz bir milim dahi yerimizden kıpırdamadan.
Ben neye el attıysam kurutan biriydim. Ailemin değer verdiği, ölümüne koruduğu mesleği gençlik egom yüzünden mahvetmiştim. Dahası kendi öz ailemin ölümüne sebeptim. Ailem mi, Ayza mı diye sorsalar şüphesiz ailemdi. Onların intikamını almak yüreğimde açılan her yarayı kabuk bağlayacaktı. İşin sonunda Kemal’den intikam alınca Ayza’yı salacaktım. Arkamda yıkık dökük harabe birini bırakacak olsam da yapacaktım. Ben buydum.
Kapının açılma sesini duyunca ellerimi camdan çekerek sağ tarafa döndüm. Doktor önlüğünün cebine ellerini sokarak karşımızda durdu.
“Kızım, kızım nasıl?”
“Kalbini çalıştırmayı başardık. Kritik değil yani geldiğinde ölecek gözüyle bakmıştım. Şimdi yaraları iyileşiyor. Normalden hızlı kan pompalıyor.”
Robert ile göz göze geldiğimiz de kaşlarını kaldırdı. Yanlarından geçerek Kemal ve doktorun konuşmalarına izin verdim. Hızlı adımlarla dışarı çıkarak Robert’in arabasına doğru ilerledim. Yan tarafının kapısını açarak kendimi içeriye attım. Saate gözüm takıldığında şaşkınlıkla baktım. Gece yarısına geliyordu.
“Ayza’nın iyileşmesine ne diyorsun?”gözümü saatten alarak karşıya diktim.
“Sandığımızdan da güçlüler. Baksana daha değişime uğramadan iyileşiyor.”sesimdeki boğukluk, yorgunluk elle tutulacak cinstendi. Durum buyken kendimi çok dinç hissediyordum.
Ruhum bedenimden alınarak sürülüyordu. Bedenim de tektim. Ruhum öyle ulaşılmaz bir yerdeydi ki kanatarak ona ulaşmamı bekliyorlardı. Çabalıyordum da. Acıtarak, kalbimi parçalayarak deniyordum. Elimde kimsem olmadığından yakıp yıkıyordum. Onlar daha fazlası için atak yaparken, ben bütün sınırları zorluyordum. Bu iş bitince uçunda ölüm olacaktı. Biri bombardıman etkisiyle her şeyi yerle bir ederken elimizde cansız bedenlerimiz kalacaktı.
“Evet. Sen nasıl hissediyorsun kendini? Başın nasıl?”
“İyiyim.”diyerek arabanın koltuğuna başımı koyarak kapadım. Ensem de yakıcı sızı hissetsem de önemsemedim. Nasıl olsa ben fiziksel acıyı her daim seviyordum.
“Dostum ben içeri geçiyorum Nora’yı yalnız bırakmayayım. Sen de uyuma. Kafana darbe aldın. Bir şey olursa da haber veririm.”
“Çok konuşuyorsun hadi git. Uyumayacağım.”elimi ileri salladığımda kapının kapanma sesi kulaklarımı doldurdu.
Huzurun sessizliği kaplarken bedenimi, yalnızlık çıplak elleriyle sıkıyordu kalbimi. Sessizliği seviyordum. Kafamı dinliyordum. Bir noktadan sonra işin yüzü değişince bana yalnızsın diyordu. Avazı çıktığı kadar ellerimi boğazına gömüyordum. İşe yaramıyor, daha da sesi yükseliyordu. Pes ediyordum ben de. Savaşı kazanamayacağımı biliyordum. O yüzden yalnızlığımı susana kadar yüzüme vurup susmasını bekliyordum. Bir zamandan sonra bıkınca beynimi uyuşturup bırakıyordu. Böylece benimsetiyordu.
Ailemi özlüyordum. Hiçbir derdi düşünmeden okuluma gitmeyi özlüyordum. Hayatımın elimden alınmadığı kısmı özlüyordum. Kısacası eski Alex’i özlüyordum. Özlem yalnızlığımdan külfetçe ağırdı. Bir terazi olsaydı, kesinlikle özlemim basardı. Artık yalnızlığım bedenimin içinde benimle bütünleşen canavarca duyguydu. Katran karasına bulanan kalbimin ağırlığında yaşayan biriydim işte ben. Yapraklarımın yeşermediği, yazın bile içime düşen kar taneciklerinin adamıydım. Yalnızlık da koymuyordu bu yüzden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avcı
FantasyO buz mavisi gözleri olan bir Avcı... Ayza ise yalnızlığında kavrulan biri... Onları bir araya getiren Alex'in içinde yanan intikam ateşi... Ayza'nın tek istediği aşktı ve bulmuştu... Alex de, kurtları avlayan aile soyunun gereğini yapan genç bir A...