Aylin, başına gelenleri anlatmaya başladı ama yaşadığı paranormal deneyimi gözleriyle görmediği için, diğerlerine de tam olarak aktarması, tarif etmesi mümkün değildi. O yüzden inisiyatifi ele alıp, buradan itibaren sözü ben alacağım ve güzel kızın yaşadıklarını bizzat anlatacağım. Gelin sizi o günlere götüreyim:
10 Mayıs Pazartesi günü, saat 14.00'e gelirken, gri - beyaz kısa saçlı, kırış kırış yüzlü, numaralı gözlüklü, 60 yaşındaki doktor Aylin Alptekin, Kadıköy'deki özel hastanenin üst katında, git git bitmez koridorun, bordo renkli yolluğunda, üzerinde "Başhekim Prof. Dr. Aylin Alptekin" yazılı kapıya doğru ilerliyordu. Elinde küçük bir kutu vardı. Kapı azıcık aralandı, bir gencin kafasını uzatmasıyla, çekmesi bir oldu. İrfan isimli genç doktor, kapıyı kapattı ve hepsi beyaz önlüklü yirmi kadar kişiye dönüp:
"Geliyor! Geliyor! Şşşt! "
dedi. Nâlân hemşire:
"Pastanın mumunu yakmamışız!" diye ciyakladı.
"Panik yok!"
diyen kel kafalı, göbekli ve yaşlı doktor, birinden çakmak alıp, hemen mumu yaktı. Hepsinin gözü siyah deri kaplama, makam kapısındaydı. Kapının pirinç kolu aşağı inerken, içeridekiler nefeslerini tuttular. Pinpon Aylin hoca, içeri adımını atınca
"POFFF!"
diye şampanya şişesinin mantarı açıldı; köpükler saçılırken aynı anda hemşire kızlardan biri konfetiyi patlattı. Hep bir ağızdan
"SÜRPRİZZZZZ!"
diye bağırırlarken, kırmızı, mor, mavi, pembe konfetiler kadıncağızın başından aşağı döküldü. Aylin, yaşlandığı için parlaklığını kaybetmiş grileşmiş mavi gözlerini kocaman açtı:
"Aaa! İnanmıyorum! Nasıl? "
Yıllarca dirsek çürüttüğü masasının arkasındaki duvarda rengarenk harflerle "Mutlu Emeklilikler" yazan bir pankart asılıydı. Ortadaki misafir sehpasının üstünde çikolatalı - en sevdiğiydi - pastanın üzerinde tek mum yanıyordu. Kola, meyve suları, kağıt tabaklar, bardaklar da vardı.
"Seni tantanasız emekli edeceğimizi mi düşünmüştün? "
" Ama çok zahmet etmişsiniz ne gerek vardı? Yaaa....ağlamayacağım."
"Ağlamayın tabii ki hocam beni de ağlatırsınız. Öyle, böyle değil sizi çok özleyeceğiz."
Şampanya kadehleri tokuşturulurken hepsi
"Hayırlı emeklilikler!"
dilediler. Cebinden stetoskop sarkan doktor Firdevs:
"Ayol mum eriyecek, haydi canım, üfleyip kes pastanı, acıktım valla. Biliyorsun çikolatalı pastaya dayanamamam. Benim yumuşak karnım." deyince,
"Benim de."
diyen yaşlı nörolog, alkışlar arasında pastanın mumunu üfledi, az sonra herkes "Mmmm" diyerek pastayı yiyor, bir şeyler içiyordu. Kardiyolog, Neşe:
"Aylinciğim, Bodrum'da yazlık alacakmışsın diye duydum. Hatta Sibel resimlerini görmüş ay ben de bakabilir miyim? "
diye sordu.
"Tabii ki canım." diyen kadın cep telefonunu çıkartıp beğendiği villanın resimlerini göstermeye başladı. Zevkli bir mimarın elinden çıktığı belli beyaz, iki katlı evler, orman içinde bir sitedeydi.
" Hiii! Çok güzelmiş, hem deniz, hem orman. Şimdiden güle güle otur canım."
" Sağol, daha güzelleri senin olsun. Beklerim; 15 günlük izinde gel."
"Ay koşa koşa gelirim valla."
"Biliyorsun teyzem de Bodrum'un bir köyünde yaşıyor. Oranın yedi göbekten yerlisi. Eşi ölünce kukumav kuşu gibi tek başına kaldı. Çocukları, torunları ta Avustralya'da. Dolayısıyla biz teyze-yeğen iki pinpon birlikte oturacağız. "
35 yıllık doktorluk ve hocalık hayatından sonra emekliliğinin tadını çıkartacak, yeni evinin bahçesinde kedilere bakacak, akşam Berger koltuğunda örgü örecek, teyzesiyle dizi izleyecekti. Daha ne olsundu? Ancak, kul planlar yaparken, kader gülermiş. Az sonra olacak olan bir şey, başka şeyleri, o başka şey de başka şeyleri tetikleyip; başarılı Nöroloji profesörü Aylin hoca, dikkat etmeden bir dilek dileyince, kendisini cinayet suçundan hapiste bulacak, o güzelim villanın bahçesi ceset var mı diye kazılacaktı! Ama henüz bunu bilmiyordu.
Yediler, içtiler. Hep birlikte selfi çektirdiler.
"Bu selfiyi bastırıp buna koyarsın, baktıkça bizi hatırlarsın."
diyerek bir de zarif, gümüş çerçeve hediye ettiler. Yarım saat sonra:
"Hastalar bekler canım, bize müsaade..."
diyerek, kucaklaştılar, öpüştüler, gittiler. Aylin, yerlere saçılmış konfetiler, çoğu yenmiş pasta, kremalı, çikolatalı kirli tabaklarla tek başına kalınca üzerine bir hüzün çöktü. Pencerenin dışından bildik tıkırtılar ve kanat çırpma sesleri duydu. Yıllardır alıştırdığı güvercinleri de hoşça kal demeye gelmişti. Pastanın artıklarını onlara verdi.
"Hoşça kal Beyaz Kanat, Benekli, Paçalı. Ben emekli oldum; gidiyorum. Umarım yerime gelen başhekim sizi aç bırakmaz."
Kuşlara, göz yaşıyla karışık öpücükler gönderdi. Kişisel eşyalarını doldurduğu kutusunun en üstüne hediyesini koydu ve odadan çıkmak üzere kapıyı araladı. Tam o anda kendisinden bahsedildiğini duyarak dona kaldı. Kapının arkasına saklanıp hakkındaki dedikodulara kulak verdi:
"Duydun mu Ebedi Bakire emekli olmuş."
" Duymaz mıyım? Nihayet kurtulduk yaşlı cadalozdan."
" Notu ne kıttı ya, tez konumu ret etmişti. Süründüm onun yüzünden."
" Ben de. Abicim, evde kalmış, kız kurularını doktor yapmasınlar."
" Ebedi bakire Aylin. "
" Ahahahaha. Ebedi bakire."
"Sus ol'm kahvemi püskürteceğim. Ahahahaha."
Ayak sesleri uzaklaştı. Aylin, kapıyı açınca biri at kuyruklu, öteki kıvırcık saçlı iki genç asistanın ellerinde kağıt bardaklar, kahkaha atarak asansöre bindiklerini gördü. Kaşları çatıldı.
"Ebedi bakire ha? Kızamığı su çiçeğinden ayırt edemeyen zibidiler! Size kıt not verdiysem doktor olunca hastalarınızı öldürmeyin diye verdim. Şuna bak! Yağlı saçlarını at kuyruğu yapmış! Züppe! Sen daha femuru*, patellayı** ezberlemeye çalışırken, ben beyin ameliyatlarına giriyordum salak!"
Hani yukarıda dedim ya, bir dizi olayı tetikleyen bir şey olacak diye; işte o şeylerden birincisini iki genç doktor tetiklemişti. Bakalım ikinci sırada ne vardı?
* Femur: Uyluk kemiği** Patella: Diz kapağı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEL KATİL
Mystery / ThrillerBir dilek dilerken dikkatli ol; çünkü gerçekleşebilir. Kapak tasarımı: @writerladyy