Aradan bir ay geçti. Canan, Bodrum'daki villanın dekorasyonunu bitirmişti; ancak yaşlı doktor ters bir hareket yapıp omuz tendonunu zedeleyince, anahtarı teslim almaya gidemedi ve arkadaşı getirdi. Aylin, çok merak ettiği yeni evini görmek için bir, iki gün daha sabredecekti. Kas gevşeticiler, ağrı kesiciler derken omzu iyi olunca, samimi komşularına "Allahaısmarladık" diyerek yola çıktı. Neredeyse aynı saatlerde Gökhan Akın da aynı istikamete doğru yola çıkmak üzereydi.
Kaderin, ahı gitmiş vahı kalmış profesör ile kızların sevgilisi genç oyuncunun yolunu kesiştirmesi, hikayemiz için çok önemli bir dönemeç noktası olacaktı. O ana kadar size birazcık Gökhan'ı anlatayım:
Çocuk, işletme okumuştu ve oyuncu olmak hiç aklında yoktu ama ilkokuldan beri en iyi arkadaşı olan ve aynı apartmanda oturan kankası Mehmet:
"Senden yakışıklısını mı bulacaklar kanka? Bir dene; ne kaybedersin? "
deyince, okul harçlığını çıkartmak için, bir reklam filminde oynadı. Allah "Yürü ya kulum" demez mi? Bir dizide küçük bir rol için teklif aldı ama o kadar sevildi ki, yapımcılar şaşırdılar. Sonra bir dizi daha, bir tane daha. Başrollere yükseldi. Deli Aşık, İnatçı Sevgili dizisindeki Mehmet Foçalı rolüyle ününe ün kattı. Artık caddede rahat yürüyemiyor, gözüne siyah gözlükler takıyordu çünkü kızlar tanırsa,
"AAAA! GÖKHAN AKINNN!"
diye koşarak selfi ya da imza istiyorlardı. Kazandığı paralarla üç artı bir evde oturan anne, babasına dubleks ev hediye etti. Bir de yardımcı kadın tuttu. Anlayacağınız hayırlı evlattı. Emekli öğretmen olan babası Feyzi, ev hanımı annesi Melahat, lise 1 öğrencisi küçük kardeşi Eda, yardımcıları Şükriye, dört patili minik kızları Tarçın, bahçedeki tekirler, sarmanlarla mutlu bir hayatları vardı. Bu arada, sınıftaki kızlar tarafından sürekli
"Ayyyy! Sen Gökhan Akın'ın kardeşi misin gerçekten? " e maruz kalmaktan Eda'ya gına gelmişti ama böbürlenmiyor da değildi. Herkes onunla arkadaş olmaya can atıyordu.
Annesinin ise bir korkusu vardı ve eşine açtı:
"Oğlumuz ünlü ya..."
"E, gurur duy hanım ne güzel."
"Duyuyorum ama ünlü olduğu için şimdi o yazlık sitede ne kadar boya küpü, botoks yüzünden dudakları ördek dudağı gibi olmuş, adamı sulu dereye götürür, susuz getirir manken, oyuncu varsa çocuğa dadanırlar diye ödüm kopuyor. Böyleleri para için evleniyorlar, ilk fırsatta eşlerini aldatıyorlar , 2 yıl sonra boşanıp ömür boyu nafaka kopartıyorlar. Dört, beş evlilik yap.."
Eşi sözünü kesti:
"Yahu benim oğlum aptal mı?"
"Değil ama bu kızlar çok üçkağıtçı, ayol 40 yaşındalar ama estetikten 20 gibi duruyorlar. Ya Gökhan da böyle yaşlı başlı birini genç sanıp aşık olursa?"
"Hanım, benim oğlum kanmaaaz. "
" Ay inşallah orada şöyle hanım hanımcık, yaşı yaşına uygun, böyle iyi aile kızı yani manken, model filan olmayan bulur. Mürüvvetini görelim artık değil mi bey?"
"İnşallah hanım, kısmetinde varsa olur."
Annesi, babası böyle konuşa konuşa, valizlerini bagaja koyan gencin yanına geldiler. Kadıncağızın elinde bir sürahi su vardı. Oğluna döndü:
"Kuzum? Yolda telefon kullanma. Allah korusun kaza filan olur. Bodrum'a varır varmaz ara beni, sen arayana kadar kalbim pıtır pıtır atar biliyorsun."
"Abartma anne yaa. Kulaklık var."
"Ben anneyim abartırım."
"Tamam, varır varmaz ararım zaten "
" Orası çam ormanı içindeymiş, akşam soğuk olur kazak aldın mı?"
"Anne ben çocuk muyum?"
" Değilsin çocuğum değilsin de, aldın mı kazak? Almadıysan bi koşu getireyim."
"Aldım anne...."
" Çok yavaş sür evladım."
"Olur anne kaplumbağa gibi süreyim; arkadan gelenler bana çarpsın!"
"Ay evladım öyle mi dedim? Allah korusun..."
Eda, kızıl kahverengi köpeği zor zapt ediyordu:
"Abi, Tarçın gideceğini anladı! Üzülüyoo!"
Gökhan, köpeğin yanına çömeldi, başını okşamaya başladı.
"Tarçın? Kızım? Ev boş şimdi, hazır edeyim, mobilyalar gelsin, boya, badana bitsin, hemen geleceksiniz yanıma şimdilik seni alamam kankamın evinde misafir kalacağım. Annesinin astımı, alerjisi var. Tamam mı? Oyy. Üzülme şu bakışlara bak yerimmmm"
"Ayy, görüyor musun bey? Hayvan derler bir de; gideceğini anladı. Boynunu büktü."
" Onlar bizden daha hassas hanım. Gel Tarçın, gel, tamam sonra biz de gideceğiz."
Gökhan, annesi, babası, küçük kardeşi ve yardımcıları Şükriye ile kucaklaştı, Tarçın'ın başını bir daha okşayıp, arabasına bindi, gaza bastı, kornaya basıp, el sallarken, annesi bir sürahi suyu arabanın arka camına boca etti:
"Anne! "
"Ay, pardon canım; bişicik olmaz; kurur; su gibi git, su gibi gel kuzummmm. "
Tarçın, havlayarak protesto etti. Bıraksalar arabanın arkasından koşacaktı. Annesi ve babası "Allah'a emanet olsun, kazasız, belasız gitsin." diye içlerinden dua ettikten sonra içeri girdiler.
***
Saatler geçiyordu.
Gökhan, CIS - TAKA - CIS - TAKA hızlı müzikler, Aylin ise romantik piyano soloları eşliğinde Bodrum'a doğru direksiyon sallıyordu. Nöroloji profesörü Aylin hoca daha erken yola çıktığından, az bir mesafe kalmıştı. Sağı, solu çam ormanıyla kaplı bir güzergahta giderken, kaderini değiştirecek ve sonradan
"Hay görmez olaydım. " diyeceği o tabelayı gördü:
"KIZLARPINARI KÖYÜ 2 km."
"Köy ekmeği, köy peyniri , çay filan alırım. " diye düşündü. Aslında iyi fikirdi. Siteye vardığında akşamın geç saatleri olacak ve market kapanacaktı. Yeni buzdolabı tamtakır olacağından, iki lokma bir şey yer, aç kalmamış olurdu.
İşte her şey, o köy yoluna sapınca olacaktı.
Öyle bir şey ki, en tecrübeli polis komiserleri işin içinden çıkamayacaktı.
Öyle bir şey ki, insanlar bildiği her şeyi unutacak, sadece Türkiye değil, tüm dünya bunu konuşacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEL KATİL
Mystery / ThrillerBir dilek dilerken dikkatli ol; çünkü gerçekleşebilir. Kapak tasarımı: @writerladyy