27 - PERİLER GERÇEKMİŞ

277 42 119
                                    

Aylin, hapishane müdürünü iknâ etti ve elleri plastik kelepçeli olarak, iki jandarma eşliğinde, camları parmaklıklı, kurşun geçirmez, mavi renkli cezaevi aracına bindi. İstanbul'a nakledilecek bir de erkek mahkum vardı. Tam hareket edeceklerdi ki, nizamiyede bağırış, çağırış, tekme tokat birbirine girenler oldu. Aralarında hasımlık olan iki aile karşılaşınca, ortalık karışmıştı.  Jandarmalar onlara müdahaleye gitti. Güzel kız, birkaç dakikalığına karşısındaki sırada oturan ve kadınlara, genç kızlara tacizden tutuklu adamla yalnız kaldı.

Aylin'in tam önündeki adam,  sarı- kahverengi dişleriyle pis pis sırıtmaya başladı. Sonra gözlerini kızdan ayırmadan kelepçeli eli mavi pantolonunun fermuarına gitti. Deniz gözlü doktor, ayağa kalktı,  gülen adama da kalkmasını işaret etti. Beriki güzel bir şeyler umarak ayağa fırladı. 

Nörolog: "Şimdi sana bedava anatomi dersi vereceğim. Kıymetini bil."  dedi ve adamın ayağına sert bir tekme atarken:

" Tibiyalis anterior kası!"  dedi.

Kemik parçaları kan damarlarını yırtınca, beriki, yüzünü buruşturdu, midesi bulandı, ayağını hareket ettiremiyordu.  Acıyla haykırırken, kız,

" Siyatik sinir!

diyerek bacağındaki başka bir noktaya tekme atınca başı döndü, geçici olarak felç olmuş gibiydi.  Kız, son olarak yarısı açık fermuarın altına öyle bir darbe savurdu ki,  adam bilincini kaybederek  yüzü koyun yere düştü. İki jandarma, düşman  aileleri yatıştırmıştı. Aracın kapısını açınca şaşırarak sordular: 

"Buna n'oldu böyle bacım?"

"Bilmem; aniden bayıldı. Ellerim  kelepçeli olduğu için bir şey yapamadım."

Mecburen sedye getirildi ve pisliği revire götürdüler. Yolculuğa sadece Aylin'le devam edeceklerdi. Kız, havaalanına yaklaşınca tanınmamak için Audrey Hepburn gibi kocaman, siyah güneş gözlükleri taktı. Uçağın yuvarlak penceresinden mavi gökyüzüne ve kenarları ışıltılı beyaz bulutlara bakarken, "Nasıl daha önce aklıma gelmedi? " diyor ama cevabı da biliyordu:  Üzüntü ve şok, beynimizi bazen bloke ediyordu. On yıl önceki olayı o yüzden ancak  Zeliha'nın gözünün içine bakarken ve "retina" sözcüğü çağrışım yapınca anımsamıştı.  

İKİ SAAT SONRA

Hapishane müdürü, savcı, iki jandarma, Üsküdar Güven Hastanesi'nin müdürü,  Genetik Araştırma Laboratuvarına gitmek üzere asansöre bindiklerinde, Gökhan,  suratında bir haftalık sakal,  tarak yüzü görmemiş saçlar, kırmızı gözlerle, bahçenin kuytu bir köşesinde çimlerin üzerine oturmuş, şişeden Efes Pilsen yudumluyor ve  içinden 

" Doktoru öldürdüğünü söylüyorlar ama hâlâ sana aşığım! Aptalım ben aptalım! Bu kadar aşık olduğum için aptalım! Hapishaneye ziyaretine gidersem dayanamam 'Katil bile olsan seni çok seviyorum' derim; o yüzden gidemiyorum. " diyordu. 

Babası oğlunun halini görünce,  yuvarlak gözlüklerini burnuna indirdi ve şöyle dedi:

"Valla evlatlıktan reddedeceğim ama aşk acısı diye kıyamıyorum. Sana bir gün müsaade. Kendine geleceksin, berbere gideceksin, o sakallar kesilecek. "

Gökhan düşündü, babası haklıydı. 

"Tamam baba! Söz. " dedi.

GÜZEL KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin