21- KARA BULUTLAR

305 47 124
                                    

Kıpır kıpır kıpraşan yıldızlı bir geceydi. Restorandan ızgara,  sirkeli çoban salata kokusu geliyordu.  Gençler kumsalda ateş yakmış; alevlerin çevresinde bağdaş kurmuş;  İspanyol gitarla Portofino'yu çalan arkadaşlarını dinliyor; sahile vuran dalgaların sesiyle, gitarın tellerinden çıkan nağmeler birbirini tamamlıyordu. Aylin ile Gökhan da onlara katıldı. Sonra hep birlikte sessiz sinema oynadılar. Nazan, uzaktan onlara bakarak dudağını büküp, burnunu çekti. Melek ve Aleyna da onu teselli etmeye çalıştılar. Geçen sefer kızı dansa kaldıran Ömer de Nazan'ın yanına gitmek istiyor ama tombiş kız tarafından yine terslenmekten korkuyordu. Tam cesaretini toplayacaktı ki, herkes birbirine "iyi geceler" dileyerek dağıldı. O da şansına küsüp, kumlara tekmeler savurdu. 

O gece böyle geçti. Hem yazlık, hem kışlık bir içim su sitede günler, günleri kovaladı. 

Söylemeye gerek yok; Gökhan'ın ailesi Aylin'e bayılmıştı. Annesi Melahat, kızı yere, göğe sığdıramıyor; babası Feyzi, müstakbel geliniyle gurur duyuyor, küçük kardeşi Eda ise "Ayşe abla" diyor, başka bir şey demiyordu. Pazartesi  günü, kahvaltı sonrası Feyzi Bey, eşini yine telefon başında yakaladı. Ağzı kulaklarındaki kadın;

"Zeynepcim, bizim oğlanı baş göz ediyoruz. Nişanı yazlıkta yapıyoruz.  Davetiye göndereceğim. Gelinim hem güzel, hem doktor. Gördün mü? Haa? İnternetten diyosun; Maşallah de kız..." 

diye böbürlendi. Sonra başka numara açıp:

" Müşerrefcim, Gökhan evleniyor; gelinim doktor, doktor!"

diye ona da epey övündükten sonra kocasına dönüp:

"Dur biraz da Aydan'ı çatlatayım"  diyerek yeni bir numara tuşlayıp;

"Aydancım, nişanımız var beklerim, gelinim mi, doktor ayol hem de beyin cerrahı...yaa..Maşallah de kız..."

deyince, adamcağız, yakasını silkeledi:

"Hanım yeter! Aaa! Neredeyse 'Gelinim diye söylemiyorum bir beyin ameliyatı yapıyor  görmeyin' diyeceksin."  diye kızdı. Karısı cevap verdi:

"Ay ne var ayol? Onlar da bana hep gelinleriyle övünüyorlar."

"Onlar yapıyorsa, sen yapma hanım."

Eşi, omzunu silkeledi ve bir başka numarayı tuşlamaya başladı. Adamcağız da çayını, gazetesini alıp kendisini bahçeye attı. Çardakta oturup haberleri okumaya başladı.

O sırada Gökhan, hayatında hiç bisiklete binmemiş güzel kızın başına turuncu bir kask takmış;  "Yere bakma , ileri bak." diyerek bisiklet öğretmeye çalışıyor; kız "Ay! Düşeceğim! Tut Gökhan!" diye bağırınca,  incecik belinden kavrayarak, "Hayatım merak etme düşmene izin vermem" diyordu.  Sonra acıktılar ve üç pizza, üç kola alıp villaya gittiler. Aylin, Gökhan'ın doktor sandığı teyzesini ihmal etmek istemiyordu. Zaten genç adam da "Boş ver yaşlı doktoru; biz baş başa kalalım" diye kapris yapmıyordu.  Pizzalarını yerken teyzesi: 

"Çocuklar, evlenmeden anneanne, dede oluyorsunuz"  dedi. Aylin sordu:

"Nasıl yani?"

" Yumak ha bugün, ha yarın doğuracak."

"Ah, doğru ya. Karnı kocaman olmuştu. Minik minik tüy yumaklarımız olacak. Oy ne sevimli olurlar değil mi Gökhan?"

"Hem de nasıl. Eda çıldıracak."

Aysel teyze;

" Gökhancığım zaten sen Ayşe'ye bisiklet öğretirken, kardeşin Yumak'ı sevmeye geldi. Şimdiden bebekler doğunca ne isimler koyalım diye düşünüyor." deyince, genç aşıklar Eda'nın adına sevindiler. Pizzalarını bitirdikten sonra yaşlı kadını örgüsüyle baş başa bırakan iki sevgili, el ele kumsalda dolaştılar, ikisini tanıyan genç, yaşlı hayranlarla selfi çektirdiler. İçi pembe, dışı krem rengi kocaman bir deniz kabuğunu birbirlerinin kulaklarına tutup deniz sesi geliyor mu diye dinlediler ve çok sevdikleri ahşap iskelenin en ucuna gidip oturdular. Dalgalar yeşil yosun tutmuş tahta kazıklara çarptıkça, ayaklarına buz gibi sular sıçrıyor, martılar denizin üstünde çığlık atıyor, uzakta beyaz yelkenli gezi tekneleri süzülüyordu. Aylin sordu:

GÜZEL KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin