Mehmet, tam polisi arayacaktı ki, durdu. Gözünün önüne çocuklukları geldi: Elinde bakkaldan aldığı kırmızı topla Gökhan zillerini çalar, annesi kapıyı açınca da: "Sevim Teyzeee, Memo sokağa çıkacak mı? " derdi. Oğlan, ayakkabılarını giyerken, kadıncağız, peynirli, domatesli iki sandviç yapar birini kendisine, diğerini Gökhan'a verirdi. Aynı apartmanda oturmuş, aynı ilkokula, aynı liseye gitmiş, Gökhan ünlü olmuş ama şımarmamış; dostlukları, kardeşlikleri bozulmamıştı. Şimdi nişanını bozmak kankalığa yakışır mıydı?
"Gökhan yarın nişanlanıyor. Çocuğun en mutlu günü. Zavallıya en güzel gecesinde bunu yapamam. Kardeşliğe yakışır mı oğlum? Yüzükleri taksınlar, yesin, içsin, oynasınlar, davetliler gitsin, o zaman ararım polisi."
diye düşündü. Bir şimşek daha çaktı. Bu sefer sekiz saniye sonra gök gürledi. Yavaş yavaş uzaklaşıyordu yıldırımlar. Genç adam ışığı söndürdü. Tül perdeyi kıpırdatmamaya çalışarak, kalbi 3. 5 atarak, pencereden usulca baktı. Kız, gömme işlemini bitirmişti, ellerini şöyle bir çırptı ve küreği alıp dönüp gitti. Zavallı Mehmet içinden:
"Vah, zavallı doktoooorrr !"
diyordu. Bu saatte annesi, babası horul horul uyuyor olmalıydılar. Olanları söylese onlar da hemen polisi arardı. Kimseye söylemeyecekti. Ertesi geceyi bekleyecekti. Nişan bitsin öyle.
***
Nihayet sabah oldu. Geceki sağanaktan sonra villaların bahçelerindeki çimenler hâlâ ıslaktı, çamların, ağaçların ve gül yapraklarının üzerlerinde pırıl pırıl su damlacıkları parlıyor; hava ıslak toprak ve taze çimen kokuyordu. Yumak ve diğer kediler kuşları, kaplumbağaları kovalamaya başlamıştı.
Öğle olunca, teyze - yeğen dahil, çardaktaki hanımlar sitenin kuaförüne gittiler, saçlarını yaptırdılar. Elbiseleri bir gün önceden almışlardı. Aylin, mavi gözleri gibi, açık mavi, sırtı açık, uzun, şifon bir elbise, teyzesi de toz pembe tayyör ve aynı renk şapka seçmişti. Kız:
"Teyziş, yeminle kraliyet ailesi hanımlarına benzedin."
dedi.
"Ay, teşekkür ederim badem şekerim; sen de peri kızı gibi oldun. Tü, tü, tü. Maşallah."
"Evet ama içimde bir sıkıntı var."
"Düşünme şimdi bunları şekerparem. Bugün en mutlu günün."
" Güya öyle. Canan'ı ve doktor arkadaşlarımı bile davet edemedim korkudan. Beni görürlerse ' Sen de kimsin? Aylin'e ne yaptın?' demelerinden korktum."
"Üzülme ponçiğim. Her şey olacağına varır. Dur bakalım gün doğmadan neler doğar..."
Ve akşam oldu. Gökhan ünlü bir dizi oyuncusu olduğundan sitenin park yerine ve villanın önüne gümüş rengi BMWler, siyah Range Roverlar, Audiler sıra sıra dizildi. Serap Arda rolünü oynayan Eda Ece de konuklar arasındaydı. Başrolü paylaştığı arkadaşını mutlu gününde yalnız bırakmamıştı. Aleyna, Melek ve dudağı bükük, gözleri sulu, burnunu çeken Nazan da ünlü oyuncuları görmek ve selfi çektimek için; biraz da kızların zoruyla gelmişti. İçinin kan ağladığını ve Aylin'e bakınca saçını başını yolmak istediğini söylemeye gerek yok. Bahçe, renk renk yuvarlak Japon fenerleriyle ışıl ışıldı. Masaların üzerindeki güller, sandalyelerdeki fiyonklu tüller toz pembeydi. Çardakta hoparlörlere kablolar çekildi, solist kız mikrofona "tık - tık - tık vurup ses kontrolü yaptı. Nota partisyonlarının konulacağı sehpalar da hazırdı. Gökhan'ın kız kardeşi Eda, pembe organze elbisesinin eteklerini uçura uçura dönüyordu. Gökhan, sinek kaydı traş olmuş, açık gri takım giymiş, gri çizgili kravat takmış ve üst ceket cebine beyaz karanfil yerleştirmişti. Yanında fotoğrafları çekip basına dağıtmak üzere bir de fotoğrafçı vardı. Davetlilerin çoğu Gökhan'ın akrabaları, yakın dostları, kalanlar çardaktaki komşulardı. Aylin'in kimsesi yok diye herkes:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEL KATİL
Mystery / ThrillerBir dilek dilerken dikkatli ol; çünkü gerçekleşebilir. Kapak tasarımı: @writerladyy