26. Bölüm - Araf

864 118 55
                                    

Rengarenk çiçeklerin ve ağaçların olduğu geniş bir ova da, çeşitli hayvanlar, vahşetten uzak bir şekilde birbirleri ile barışçıl bir şekilde yaşıyordu. Aralarında otçul ve etçil hayvanlar olmasına rağmen hiç biri birbirlerine düşmanlık beslemiyor ya da savaşmıyordu.

Hemen arkaların da ise çimenlerin üstüne oturmuş bir kız vardı. Bu kızın güneş sarısı saçları ve okyanus mavisi gözleri vardı. Mükemmel fiziği oturduğu yerden bile belliydi. Keskin yüz hatlarına bembeyaz bir ten eşlik ediyordu. Bu kız elinde ki meyveleri yerken, önünde ki hayvanları izliyordu. Ortamda mükemmel bir barış ortamı varken, gökyüzünün aniden kara bulutlar ile kaplanması ve güneş ışıklarının engellenmesi ile bu ortam bozuldu.

Kız kısılan gözleri ile gökyüzüne bakarken, "Zamanı geldi..." dedi. Çok geçmeden bulutların arasından kan kırmızı renkler saçan bir meteor göründü. Bu meteor, bulutları bıçak gibi keserek yeryüzüne doğru ilerledi ve kızın hemen önüne düştü.

Meteor'un düştüğü yerde ilk başta hiç bir şey yokken, meteor gibi duran şeyin aslında saf ve aşırı yoğun enerjiyle oluşmuş bir enerji küresi olduğu belli olmuştu. Bu enerji bir kaç saniye içerisinde daha da yoğunlaşarak bir insan formuna girmeye başladı.

Oluşan insan formunun, 1.85 boyu, altın sarısı gözleri, sarıya çalan parlak kahverengi saçları ve beyaz bir teni bulunuyordu. Bu kişi Klaus Maxwell'in orijinal formuydu ve Klaus'tan başkası değildi. Fiziksel formu oluşur oluşmaz, güneş ışıklarının gözüne çarpması ile gözlerini açan Klaus, yüzünü buruşturarak eliyle gözünü kapattı.

"Neredeyim ben!" diye sayıkladı Klaus derin nefesler vererek. Daha gözünü açar açmaz, aklına binlerce anı geldi. Sarah'ın ona ihaneti ile Mia'yla olan iş birliği ile tüm ailesini katletmesi ve Antik Tanrıların en güçlüsü olan Gök Tanrı Andar'a tarihin gördüğü en güçlü büyücü olan Aiden'in bedenini vermiş olmasıydı.

Aiden'in bedeniyle Gök Tanrı Andar hiç olmadığı kadar güçlüydü. Öyle ki hayata gelir gelmez, hem Sarah'ı öldürmüş hem de Klaus'un büyülerini tek hamle de paramparça etmişti.

Tüm bunların arasında Klaus daha öldüğünü hatırlayamadan gözyaşları birer birer gözlerinden akmaya başlamıştı.

"Nik..."

Duyduğu sesle birlikte tüm anıları keskin bir bıçakla bölünmüş gibi hisseden Klaus, duyduğu sese inanamayarak, şaşkınlıkla elini gözlerinden çekti ve düştüğü kraterin yukarısına baktı. İlk gördüğü şey, endişeli ve özlem dolu gözlerle kendisine bakan bir çift okyanus mavisi gözdü.

"Cassie..!"

Ortamda ki kız Cassandra Phoenix yani Klaus'un biricik sevgilisinden başkası değildi. Klaus gördüğü şeyle birlikte inanamayarak gözlerini ovuşturdu ve zar zor ayağa kalkarak kafasını tokatladı.

"Nasıl..." dedi Klaus inanamayan bir tonda. Her ne kadar çok şaşırsa da ikinci bir kez düşünmeden düştüğü kraterden çıkarak hızla Cassie'nin önüne geldi ve sıkıca sevgilisine sarıldı.

Klaus bir daha kaybetmek istemiyormuş gibi kıza sarılırken, kızın kokusunu son kezmiş gibi burnuna çekiyordu.

"Ö-Özür dilerim... Seni kurtaramadım. B-Ben..-" Klaus sözünü tamamlayamadan Cassie, tek kolunu Klaus'un sırtına tek kolunu da boynuna koyarak "Sakinleş... Dediğin şeyler geri de kaldı." dedi ve Klaus'un kafasını nazikçe geri çekerek şehvetli bir öpücüğü Klaus'un dudaklarına bıraktı.

Geçen yılların ardından Cassie'nin yumuşak dudaklarını tekrardan hisseden Klaus, büyük bir mutluluk ve zevk hissediyordu. Bir kaç dakikalık şehvetli öpüşme bittikten sonra Klaus geri çekilerek derin bir nefes aldı ve gülümseyen bir ifadeyle sevgilisine bakarak etrafını inceledi.

Klaus Maxwell ♕ Kaos AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin